ücretli

listen to the pronunciation of ücretli
Turkish - English
paid

Tom has no sick pay, no paid vacation and no paid overtime. - Tom'un hastalık maaşı, ücretli tatili ve ücretli mesaisi yok.

He is a highly paid man. - O yüksek ücretli bir adamdır.

mercenary
wage-earner
stipendiary
(someone) who is paid by the hour
paid, salaried; that has to be paid for
(something) which is done for a fee
gainful
salaried
worker

Workers in France receive four weeks of paid vacation each year. - Fransa'da işçiler her yıl dört haftalık ücretli izin alırlar.

(Ticaret) employee

Each employee is entitled to a two week paid vacation per year. - Her çalışan, yılda iki haftalık ücretli bir tatil yapma hakkına sahiptir.

{i} wageworker
salary
wage earner
ücretli asker
mercenary
ücret
price

Tom won't lower the price. - Tom ücreti indirmeyecek.

What's the price of this umbrella? - Bu şemsiyenin ücreti nedir?

ücret
fee

The net-cafes here cater to students; fees start at around a pound an hour. - Buradaki net-kafeler öğrencilere yiyecek ve içecek sağlamaktadır; ücretler yaklaşık saati bir pounddan başlamaktadır.

The lawyer's fee was very high. - Avukatın ücreti çok yüksekti.

ücret
{i} wage

The leaders of the Union agitated for higher wages. - Sendikanın liderleri, daha yüksek ücret için ortalığı karıştırıyorlardı.

My monthly wage is 300,000 yen. - Benim aylık ücret 300.000 yen.

ücret
charge

Are the tip and service charge included? - Bahşiş ve servis ücreti dahil mi?

I got the ticket free of charge. - Bileti ücretsiz aldım.

ücret
cost

The biggest concern is cost. - En büyük kaygı ücret.

How much does it cost to get in? - İçeri girmenin ücreti ne kadar?

ücret
pay

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

You need to pay extra for the batteries. - Piller için ekstra ücret ödemeniz gerekir.

ücretli adam
hireling
ücretli asker
(a) mercenary
ücretli izin
(Hukuk) paid holiday
ücretli olarak tutmak
fee
ücretli park yeri
toll parking
ücretli yol
turnpike
ücretli yükleme
pay load
ücret
wages

The manager advanced him two weeks' wages. - Yönetici ona iki haftalık ücreti avans verdi.

The policemen demanded higher wages. - Polisler daha yüksek ücretler talep ettiler.

ücret
{i} rate

What's your hourly rate? - Senin saat ücretin nedir?

Show me a list of your rates, please. - Bana ücretlerinin bir listesini göster, lütfen.

ücret
payment

The fee includes the payment for professional services needed to complete the survey. - Araştırmayı tamamlamak için gereken mesleki hizmetler ücrete dahildir.

ücret
wages, pay, payment, screw; fee; cost, price
ücret
{i} hire

We've hired Tom to paint our garage. - Garajımızı boyaması için Tom'u ücretle tuttuk.

It wasn't my idea to hire him. - Onu ücretle çalıştırmak benim fikrim değildi.

ücret
{i} terms
ücret
{i} remuneration

The professor who invented it has the right to reasonable remuneration from the university. - Onu icat eden profesör, üniversiteden makul bir ücret hakkına sahip

ücret
dock
ücret
tollage
ücret
remunerate
ücret
paying

I have no objection to paying a special fee if it is necessary. - Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.

If necessary, I have no objection to paying a special fee. - Eğer gerekliyse, özel bir ücret ödemeye hiçbir itirazım olmaz.

ücret
money

I'm not the only one who doesn't have enough money to pay the membership fee. - Üyelik ücretini ödemek için yeterli paraya sahip olmayan tek kişi ben değilim.

ücret
(Ticaret) term
ücret
(Latin) tributum
ücret
earning

A higher minimum wage can raise earnings and reduce poverty. - Daha yüksek asgari ücret, kazançları yükseltip yoksulluğu azaltabilir.

ücret
(Ticaret) labor union
ücret
emoluments
ücret
consideration
Ücretli izin
paid leave
ücret
charged in
ücretli izin
paid holidays
senelik ücretli izin
(Ticaret) paid annual leave
yoğun ücretli
wage intensive
ücret
wage rate
ücret
(Hukuk) charge, earnings, remuneration, wage
ücret
stipend
ücret
charge (for a hotel room, a service)
ücret
honorarium
ücret
salary

What's the minimum salary in Italy? - İtalya'da asgari ücret nedir?

What's the minimum salary in Russia? - Rusya'da asgari ücret ne kadar?

ücret
earnings

A higher minimum wage can raise earnings and reduce poverty. - Daha yüksek asgari ücret, kazançları yükseltip yoksulluğu azaltabilir.

ücret
dues

Those who have not paid their dues are asked to see me at the end of class. - Ücretlerini ödememiş olanların dersin sonunda beni görmeleri isteniyor.

ücret
fee, remuneration; wage; salary
ücret
emolument
ücretliler
wages earners
Turkish - Turkish
Ücret karşılığı yapılan
Ücretle çalıştırılan (kimse): "Bu saydığım bayram günleri bizim gibi ücretlilerin aylığını artırır."- B. Felek. Ücret karşılığı yapılan
Ücretle çalıştırılan kimse
ÜCRETLİ
(Hukuk) Ücret alarak çalışan
ÜCRETLİ İZİN
(Hukuk) Çalışanların kanuni izin süreleri içinde ücretlerini almaları; izin süresince ücretin kesilmemesi
ÜCRET
(Osmanlı Dönemi) Hizmet karşılığı verilen şey
Ücret
(Osmanlı Dönemi) HUFARE
Ücret
(Osmanlı Dönemi) ŞEBR
ücret
Kiralanan veya satın alınan bir şey için ödenen para: "Fiyatından daha yüksek bir ücretle satın aldı."- P. Safa
ücret
Kiralanan veya satın alınan bir şey için ödenen para
ücret
İş gücünün karşılığı olan para ve mal: "Ücret emeğin karşılığıdır."- Anayasa
ücret
İş gücünün karşılığı olan para ve mal
English - Turkish

Definition of ücretli in English Turkish dictionary

ücretli izin
(Hukuk) paid holiday scheme
ücretli
Favorites