The manager reprimanded the man by pounding on the table.
- Müdür masaya vurarak adamı azarladı.
Tom struck the wall with his fist.
- Tom yumruğu ile duvara vurdu.
The clock has already struck noon.
- Saat zaten öğleyi vurdu.
The man shot three birds with a gun.
- Adam bir silahla üç kuşu vurdu.
Benjamin shot a bear with a rifle.
- Benjamin, bir ayıyı tüfekle vurdu.
He was smitten with your mother.
- O senin annene vurulmuş.
Dan was immediately smitten with Linda.
- Dan hemen Linda'ya vuruldu.
My heart is pounding so hard it feels like it's going to explode.
- Kalbim o kadar çok sert vuruyor ki patlayacakmış gibi geliyor.
The manager reprimanded the man by pounding on the table.
- Müdür masaya vurarak adamı azarladı.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.
If it had not been for his timely hit, our team would have lost the game.
- Zamanında vuruş olmasaydı, bizim takım oyunu kaybetmiş olurdu.
The rain is beating against the windows.
- Yağmur pencerelere vuruyor.
I saw him beating the animal.
- Onun hayvana vurduğunu gördüm.
He has a high batting average.
- Onun yüksek bir topa vuruş averajı vardır.
I heard a knock at the door.
- Kapıda bir vurma sesi duydum.
Hold on, someone is knocking at my door.
- Bekle , biri kapıma vuruyor.
It was a bright cold day in April, and the clocks were striking thirteen.
- Nisanda aydınlık soğuk bir gündü ve saat on üçü vuruyordu.
I've never beaten Tom.
- Ben hiç Tom'a vurmadım.
Have you ever beaten your dog?
- Hiç köpeğine vurdun mu?
I don't blame you for hitting him.
- Ona vurduğun için seni suçlamıyorum.
I saw Tom hitting Mary.
- Tom'un Mary'ye vurduğunu gördüm.
Tom whacked the dog with his cane.
- Tom bastonu ile köpeğe vurdu.
Tom began to beat his son.
- Tom oğluna vurmaya başladı.
Why did your father beat you?
- Neden baban sana vurdu?