vurarak

listen to the pronunciation of vurarak
التركية - الإنجليزية
pounding

The manager reprimanded the man by pounding on the table. - Müdür masaya vurarak adamı azarladı.

beating
striking
strikingly
hitting
vurarak kesmek
hack
vurarak kesmek
hew down
vurarak kırmak
stave in
vurarak masaj yapmak
percussion
vur
struck

The boxer struck his opponent hard. - Boksör rakibine sert vurdu.

He had just finished his homework when the clock struck ten. - Saat onu vurduğunda, o ev ödevini henüz bitirmişti.

kuvvetli vurarak
whopping
vur
{f} shot

The man who shot him was Sirhan Bishara Sirhan. - Onu vuran adam Sirhan Bişara Sirhandı.

The man shot three birds with a gun. - Adam bir silahla üç kuşu vurdu.

vur
{f} smitten

He was smitten with your mother. - O senin annene vurulmuş.

Dan was immediately smitten with Linda. - Dan hemen Linda'ya vuruldu.

vur
{f} pounding

Tom started pounding on the door. - Tom kapıya vurmaya başladı.

I asked Tom to stop pounding on the wall. - Tom'un duvara vurmasını bırakmasını istedim.

vur
{f} slap
vur
{f} hit

An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami. - Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.

We were afraid that we might be hit by a bullet, so we ran downstairs. - Biz bir mermi tarafından vurulabileceğimizden korkuyorduk, bu yüzden aşağıya koştuk.

vur
{f} beating

The rain was beating against the windows. - Yağmur pencerelere vuruyordu.

I saw him beating the animal. - Onun hayvana vurduğunu gördüm.

vur
{f} batting

He has a high batting average. - Onun yüksek bir topa vuruş averajı vardır.

vur
{f} flick
vur
{f} knock

I heard a knock at the door. - Kapıda bir vurma sesi duydum.

Tom knocked him down. - Tom ona vurup yere yıktı.

vur
{f} thwack
vur
{f} striking

It was a bright cold day in April, and the clocks were striking thirteen. - Nisanda aydınlık soğuk bir gündü ve saat on üçü vuruyordu.

vur
{f} clout
vur
{f} smote
vur
{f} swipe
vur
{f} beaten

I've never beaten Tom. - Ben hiç Tom'a vurmadım.

Have you ever beaten your dog? - Hiç köpeğine vurdun mu?

vur
{f} thump
vur
{f} hitting

We couldn't stop him from hitting her. - Onun ona vurmasını engelleyemedik.

I don't blame you for hitting him. - Ona vurduğun için seni suçlamıyorum.

vur
{f} sock
(nuß usw.) zoria vurarak acmak
(Nuss usw.) Zoria hitting Opening
ayaklarını yere vurarak dans etme
tap dance
aşağıdan vurarak
underarm
krikette hedefi vurarak oyun dışı etmek
stump
krikette hedefi vurarak oyun dışı etmek
stump out
topuğunu yere vurarak dans etmek
heel
vur
whacked

Tom whacked the dog with his cane. - Tom bastonu ile köpeğe vurdu.

vur
whacking
vur
battering
vur
{f} beat

The rain beats against the window pane. - Yağmur pencere camına vuruyor.

Have you ever beaten your dog? - Hiç köpeğine vurdun mu?