ulaştırmak

listen to the pronunciation of ulaştırmak
Türkisch - Englisch
clock
to transport or convey (something) to
to communicate, to transport, to transmit, to convey
convey
transmit
(Ticaret) transport
lead
ulaş
{f} reach

She's too short to reach the top. - O,tepeye ulaşamayacak kadar çok kısadır

Their losses reached one million yen. - Zararları bir milyon yene ulaştı.

doruğa ulaştırmak
crown
ulaş
got through

What you said really got through to Tom. - Söylediğin gerçekten Tom'a ulaştı.

ulaş
{f} arriving

The storm prevented us from arriving on time. - Fırtına zamanında ulaşmamızı engelledi.

The storm prevented her from arriving on time. - Fırtına onun zamanında ulaşmasını engelledi.

ulaş
attain

They attained their goal. - Onlar hedeflerine ulaştılar.

At last he attained his goal. - Sonunda o, amacına ulaştı.

ulaştırma
{i} transmission
ulaş
get through

I tried to reach you on the phone, but I was unable to get through. - Telefonda sana ulaşmaya çalıştım,ancak bu mümkün olmadı.

I tried to reach you on the phone, but I was unable to get through - Ben sana telefonla ulaşmaya çalıştım ama başaramadım.

ulaş
{f} reaching

I succeeded in reaching the top of the mountain. - Dağın tepesine ulaşmayı başardım.

After six hours' climbing, we finally succeeded in reaching the top of the mountain. - Altı saatlik tırmanıştan sonra, nihayet dağın zirvesine ulaşmayı başardık.

ulaş
{f} total

The total bill for drinks came up to 7000 dollars. - İçecekler için toplam fatura 7000 dolara ulaştı.

Our team achieved five medals in total. - Ekibimiz toplamda beş madalyaya ulaştı.

ulaş
gotten through
ulaş
got at
ulaş
arrive

We waited but he failed to arrive. - Biz bekledik ama o ulaşamadı.

Truman arrived at the White House within minutes. - Truman, Beyaz Saray'a dakikalar içinde ulaştı.

ulaş
{f} totaled
ulaş
get at

He wasn't tall enough to get at the ceiling. - O, tavana ulaşmak için yeterince uzun değildi.

He was too short to get at the grapes. - Üzümlere ulaşamayacak kadar kısaydı.

ulaş
run into
ulaş
arrive in

When did you arrive in Boston? - Boston'a ne zaman ulaştın?

Your letters arrive in two days. - Mektuplarınız iki gün içinde ulaşır.

çözüme ulaştırmak
iron out
çözüme ulaştırmak
Resolve
doruğa ulaştırmak
climax
iş kayıtlarını AB standartlarına ulaştırmak
(Hukuk) to bring the business register up to EU standards
sonuca ulaştırmak
carry through
ulaştırma
communications, transportation
ulaştırma
(Hukuk) transport

By what means of transport did you get here? - Hangi ulaştırma aracıyla buraya geldin?

Bicycles are a form of transportation that provides exercise and does not emit pollution. - Bisikletler egzersiz sağlayan ve kirliliği yaymayan bir ulaştırma şeklidir.

ulaştırma
communication
Türkisch - Türkisch
Ulaşmasını sağlamak
(Osmanlı Dönemi) BELL
(Osmanlı Dönemi) MESRUDE
(Osmanlı Dönemi) SIKKE
(Osmanlı Dönemi) HETL
(Osmanlı Dönemi) IDAFE
ULAŞTIRMA
(Hukuk) Nakliyat;insanların veya yüklerin gidecekleri yere götürülmesi için gerekli faaliyet
Ulaştırma
isal
Ulaştırma
(Osmanlı Dönemi) TESELSÜL
Ulaştırma
münakalat
ulaştırma
Ulaştırmak işi. İnsanların, malların, haberlerin ulaşmasını sağlayan işlerin ve araçların tümü, münakalat
ulaştırma
Ulaştırmak işi
ulaştırma
İnsanların, malların, haberlerin ulaşmasını sağlayan işlerin ve araçların tümü, münakalât
ulaştırma
Orduda malzeme ve personel taşıma işlerini sağlayan sınıf
ulaştırma
(Osmanlı Dönemi) îsâl