Paranı ona ödünç vermek senin aptallığın.
- It is stupid of you to lend him your money.
Kirasını ödeyebilsin diye Tom'a parayı ödünç vermek zorunda kaldım.
- I had to lend Tom money so he could pay his rent.
Tom Mary'ye ödünç para vermekten daha iyisini bilmeliydi.
- Tom should have known better than to lend money to Mary.
Kirasını ödeyebilsin diye Tom'a parayı ödünç vermek zorunda kaldım.
- I had to lend Tom money so he could pay his rent.
Tom parayı bana ödünç vermeyi önerdi.
- Tom offered to lend me the money.
Arabasını bana ödünç vermesi için annemi ikna ettim.
- I persuaded my mother to lend me her car.
Bisikletini birkaç günlüğüne bana ödünç verebilir misin?
- Could you lend me your bicycle for a couple of days?
Bana sözlüğünü ödünç ver, lütfen.
- Lend me your dictionary, please.
Planında olmak istiyorum.
- I want to be in your plan.
Tom'un yerinde olmak istemem.
- I wouldn't like to be in Tom's shoes.
Don't get upset, I was just having a lend.