İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.
 - So long as the human spirit thrives on this planet, music in some living form will accompany and sustain it and give it expressive meaning.
Ben hiçbir canlıyı küçümsemiyorum. Tabii ki ben Allah değilim. Ben de kulum; hatalarım olmuştur, yalanlamıyorum.
 - I don't look down upon any living being. Needless to say, I'm no God. I'm a human being myself; I may have made mistakes, I do admit.
Ölüm hiçbir şeydir. Onun yerine yaşayarak başla - sadece daha zor değil fakat aynı zamanda daha uzundur.
 - Dying's nothing. Start instead by living - not only is it harder, but it's longer as well.
Ben Berlin'de bir Alman aile ile yaşayarak bir hafta geçirdim.
 - I spent a week in Berlin living with a German family.
Yaşayan hiçbir şey havasız yaşayamazdı.
 - No living thing could live without air.
Tímea, Polonya'da yaşayan bir Macardır.
 - Tímea is a Hungarian living in Poland.
O kamptaki mülteciler bir aydır kıt kanaat geçinmektedirler.
 - The refugees in that camp have been living from hand to mouth for a month.
Tom bir sokak müzisyeni olarak geçinmeyi zor buldu.
 - Tom found it hard to make a living as a street musician.
Tom geçimini sağlamak için bir kamyon sürmektedir.
 - Tom drives a truck for a living.
Bir satıcı olarak geçimini sağlıyor.
 - He makes a living as a salesman.
Hayatını İngilizce öğreterek kazanıyor.
 - He earns his living by teaching English.
Ben bu tür bir hayatı yaşamaktan usandım.
 - I'm tired of living this kind of life.
Sizinle yaşamayı seviyorum.
 - I love living with you.
Yalnız yaşamaya alışkın.
 - She is used to living alone.
Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.
 - The poor girl made a living by selling flowers.
Tom geçimini neyle sağlar?
 - What does Tom do for a living?
Büyükannem yaşam tarzını hiçbir zaman değiştirmedi.
 - My grandmother never changed her style of living.
Yeni yaşam tarzına alıştı.
 - He got accustomed to the new way of living.