Her şey aynı anda oldu.
 - Everything happened simultaneously.
Birkaç dilde bir kitap yazıyorum ve aynı anda Tatoeba'nın ekranlarında dünyanın dört bir yanına yayınlıyorum.
 - I am writing a book in several languages, and I simultaneously publish it on Tatoeba's screens all over the world.
O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen.
 - He is a scholar and a musician simultaneously.
... The grasslands appear almost simultaneously around the world. ...
... that live on more than one continent simultaneously. ...