saldır

listen to the pronunciation of saldır
Türkisch - Englisch
sick him
{f} storm

Fifteen hundred migrants stormed the Channel Tunnel. - On beş bin göçmen Kanal Tüneli'ne saldırdı.

{f} insult

The aggression was provoked by all those gratuitous insults. - Saldırı tüm bu gereksiz hakaretler tarafından kışkırtıldı.

{f} mugging

Many muggings go unreported. - Soygun amaçlı birçok saldırı bildirilmiyor.

molest
snipe

Tom was the victim of a random sniper attack. - Tom rastgele bir keskin nişancı saldırısının kurbanıydı.

{f} molested
{f} mug

Mary was mugged on her way home. - Mary eve giderken saldırıya uğrayıp soyuldu.

The mayor of Naples has apologised to a US tourist who was beaten up by local residents shortly after he was mugged. - Napoli belediye başkanı, saldırıya uğradıktan kısa bir süre sonra yerel halk tarafından dövülen bir Amerikalı turistten özür diledi.

{f} attacking

There have been some stories in the news about pets attacking their owners. - Haberlerde sahiplerine saldıran evcil hayvanlar hakkında bazı hikayeler vardı.

Allied forces were attacking from the west. - Müttefik kuvvetleri batıdan saldırıyorlardı.

{f} attack

Macbeth raised an army to attack his enemy. - Macbeth, düşmanına saldırmak için bir ordu yetiştirdi.

The enemy kept up their attack all day. - Düşman bütün gün saldırısına devam etti.

{f} attacked

She attacked him with her fists. - O, yumruklarıyla ona saldırdı.

The furious mob attacked the building. - Öfkeli kalabalık binaya saldırdı.

jump on
rampage
{f} assault

He was charged with assault and battery. - Saldırı ve darptan suçlandı.

Tom has been arrested three times for assault. - Tom saldırı için üç kez tutuklandı.

tear into
{f} lunge
snipe at
{f} assaulted

Dan was assaulted by a mugger. - Dan bir soyguncu tarafından saldırıya uğradı.

A girl was assaulted on the métro. - Bir kız metroda saldırıya uğradı.

lay about
assail

The assailant was wearing a mask. - Saldırgan bir maske takıyordu.

Sami couldn't run away from his assailants. - Sami saldırganlarından kaçamadı.

sal
raft

Tom floated downstream on a raft. - Tom bir salla akıntı yönünde batmadan yüzdü.

The guide sat at the front right of the raft. - Rehber salın ön sağında oturdu.

sal
ferry
sal
emit
sal
timber hitch
sal
mantilla
sal
float

Tom floated down the river on a raft. - Tom bir sal üzerinde nehirden aşağı süzülüyordu.

Tom floated downstream on a raft. - Tom bir salla akıntı yönünde batmadan yüzdü.

sal
prov. coffin
sal
mug

Dan was assaulted by a mugger. - Dan bir soyguncu tarafından saldırıya uğradı.

The mayor of Naples has apologised to a US tourist who was beaten up by local residents shortly after he was mugged. - Napoli belediye başkanı, saldırıya uğradıktan kısa bir süre sonra yerel halk tarafından dövülen bir Amerikalı turistten özür diledi.

Türkisch - Türkisch

Definition von saldır im Türkisch Türkisch wörterbuch

SAL
(Osmanlı Dönemi) f. Sene, yıl
SAL
(Hukuk) Yıl, içinde bulunulan yıl
sal
At arabası üzerine saman taşımak için uzun ağaç kalaslarla kurulan düzenek
sal
Birçok kalın direk yan yana bağlanarak yapılan, düz ve korkuluksuz deniz veya ırmak taşıtı: "Dalgaları ufukları örten bir denizde, küçük bir sal parçası üstünde bir boraya mı tutulduk?"- Y. K. Karaosmanoğlu
sal
Tabut
sal
Birçok kalın direk yan yana bağlanarak yapılan, düz ve korkuluksuz deniz veya ırmak taşıtı
sal
ırmağın üstünden aktığı büyük yassı taş
sal
Yıl, sene
sal
ince büyük yüzeyli taş
Englisch - Türkisch

Definition von saldır im Englisch Türkisch wörterbuch

SAL
(Askeri) hafif silahlar dolabı (small arms locker)
Sal
{i} kimyasal tuz
Sal
{i} tuz [kim.]
Sal
tuz