We saw the first star shining in the sky.
- Biz gökyüzünde parlayan ilk yıldızı gördük.
According to the Bible, the Three Kings were guided to Jesus by a shining star.
- İncile göre, Üç Kıral parlayan bir yıldız tarafından Hazreti İsa'ya yol gösterildi.
My father polished his car till it shone.
- Babam parlayıncaya kadar arabasını cilaladı.
After the death of Caesar, a comet shone for seven days.
- Sezar'ın ölümünden sonra, bir kuyruklu yıldız yedi gün boyunca parladı.
Give my shoes a good shine.
- Ayakkabılarımı iyice parlat.
Susan shined your father's shoes.
- Susan babasının ayakkabılarını parlattı.
Her eyes sparkled like diamonds.
- Onun gözleri elmas gibi parladı.
Mary's eyes sparkled like diamonds.
- Mary'nin gözleri elmas gibi parladı.
That blue-white shining star is Sirius.
- O mavi-beyaz parlayan yıldız Sirius'tur.
That actress is the shining star in the company.
- O aktris şirketteki parlayan yıldızdır.
The logs flamed brightly.
- Kütükler parlak şekilde alev alev yandı.