konuşmalar

listen to the pronunciation of konuşmalar
Türkisch - Englisch

Definition von konuşmalar im Türkisch Englisch wörterbuch

konuşma
talking

I don't like talking in front of people. - Ben insanların önünde konuşmayı sevmiyorum.

Talking in the library is not allowed. - Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.

konuşma
conversation

If you are to go to America, you had better learn English conversation. - Amerika'ya gideceksen, İngilizce konuşmaları öğrenerek daha iyi edersin.

When you speak Shanghainese with your mum, I only understand a few words, so I can't join in the conversation. - Annenle Şangayca konuştuğun zaman sadece çok az kelime anlayabiliyorum, bu yüzden de konuşmaya katılamayacağım.

konuşma
{i} speech

Jane's farewell speech made us very sad. - Jane'in veda konuşması bizi çok üzdü.

The speech lasted thirty minutes. - Konuşma yarım saat sürdü.

konuşma
talk

I want to talk with your uncle. - Dayınla konuşmak istiyorum.

Don't talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

konuşma
speaking

I'll stop speaking to you in French. - Seninle Fransızca konuşmaktan vazgeçeceğim.

I'd like to talk to Mr Smith. This is Smith speaking. - Bay Smith ile konuşmak istiyorum. Ben Smith.

konuşma
{i} chat

We continued chatting. - Konuşmaya devam ettik.

You know, I came across him in the street the other day, we stopped to chat. - Biliyorsun, geçen gün sokakta onunla karşılaştık, biz konuşmak için durduk.

konuşma
word

I would like to have a word with you. - Seninle konuşmak istiyorum.

When you speak Shanghainese with your mum, I only understand a few words, so I can't join in the conversation. - Annenle Şangayca konuştuğun zaman sadece çok az kelime anlayabiliyorum, bu yüzden de konuşmaya katılamayacağım.

konuşma
talk, lecture, public speech
konuşma
{i} discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuşma
{s} spoken

She has not spoken to me yet. - O, benimle henüz konuşmadı.

These structures would rarely, if ever, occur in spoken English. - Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.

konuşma
colloquium
konuşma
colloquy
konuşma
address

The address was transmitted by radio. - Konuşma radyo tarafından yayınlandı.

The address was in favor of their social movement. - Konuşma onların sosyal hareketinin lehineydi.

konuş
speak

I don't speak Japanese. - Japonca konuşamıyorum.

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

konuş
{f} spoke

The policeman spoke to a man on the street. - Polis bir adamla sokakta konuştu.

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

konuş
{f} commune
konuşma
commune
konuş
(Tıp) conus
konuşma
call

I'll put your call through in a minute. - Konuşmanızı bir dakika içerisinde bağlayacağım.

Tom makes about fifty phone calls a day. - Tom bir günde yaklaşık elli telefon konuşması yapar.

konuşma
concourse
konuş
talk to

I want to talk to your uncle. - Amcanla konuşmak istiyorum.

Mary was lonely because the other students didn't talk to her. - Diğer öğrenciler onunla konuşmadığından dolayı Mary yalnızdı.

konuş
{f} talk

We talked about various things. - Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.

Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely. - Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.

konuş
commune with
konuş
spoke out
konuş
speak out

You can speak out freely here. - Sen burada özgürce konuşabilirsin.

You need to speak out. - Senin konuşman gerekiyor.

konuş
{f} spoken

Which language is spoken in the U.S.A.? - ABD'de hangi diller konuşuluyor?

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

konuş
spoke to
konuş
speak to

She doesn't speak to me. - O benimle konuşmuyor.

How dare you speak to me like that? - Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin?

konuş
spoken out
konuş
{f} tongue

I can speak Esperanto as if it's my mother tongue. - Esperanto'yu ana dilim gibi konuşabiliyorum.

Brent is an American, but he speaks Japanese as if it were his mother tongue. - Brent bir Amerikalı, ama o sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.

konuş
{f} talked

We talked about various things. - Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.

We always talked about a lot of things after school. - Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.

konuş
{f} talking

What're you talking about? - Ne hakkında konuşuyorsun?

Talking in the library is not allowed. - Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.

konuş
spoken to
konuş
{f} speaking

Speaking English is not easy. - İngilizce konuşmak kolay değildir.

Speaking English isn't easy. - İngilizce konuşmak kolay değildir.

konuşma
interlocution
konuşma
{i} causerie
konuşma
spiel
konuş
discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuşma
colloquialisms
konuş
placing, arrangement
konuş
(Askeriye) disposition, deployment
konuş
geol. location
konuş
intercede
konuş
converse

Passengers shall not converse with the driver while the bus is in motion. - Otobüs hareket halindeyken yolcular şoförle konuşmamalıdır.

I need someone with whom I can converse. - Konuşabileceğim birine ihtiyacım var.

konuşma
delivery
konuşma
allocution
konuşma
speaking; talk; lecture; speech; conversation
konuşma
conversation; discussion
konuşma
utterance
konuşma
harangue
konuşma
oration
Türkisch - Türkisch

Definition von konuşmalar im Türkisch Türkisch wörterbuch

Konuşma
laf
Konuşma
(Hukuk) MÜKALEME
Konuşma
mübahase
Konuşma
tezekkür
konuş
Konma işi veya biçimi
konuş
Konum
konuş
Bütün imkânlar göz önünde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerleştirilmesi biçimi
konuşma
Görüşme, danışma, müzakere
konuşma
Konuşmak işi
konuşma
Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek için yapılan konuşma, konferans
konuşma
Konuşmak işi: "Gecenin sessizliğini bozan bu gürültülü konuşmaların uğultusu yukarı katlara genişleyerek, sağırlaşarak çıkmaya başladı."- M. Ş. Esendal
konuşma
Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek için yapılan söyleşi, konferans: "Bu konuşmaya nihayet verirken okumak terbiyesinden bahsetmek lazımdır."- Y. K. Beyatlı