Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
- Das ist ein kleiner Schritt für den Menschen, aber ein riesiger Sprung für die Menschheit.
Amerika veya Çin ile kıyaslandığında, Japonya küçük bir ülke.
- Verglichen mit Amerika oder China ist Japan ein kleines Land.
Büyük sözleri bekleme, ufak bir jest yeter.
- Erwarte keine großen Worte, eine kleine Geste ist genug
Kocaman bir dünyanın ufacık bir parçasısın sen. Sadece ufacık bir nokta, belki de daha ufak ve yinede dünya sensiz boş olurdu. İyi ki varsın.
- Du bist ein ganz kleiner Teil von einer ganz großen Welt. Nur ein ganz winziger Punkt oder vielleicht auch noch weniger, und doch wäre die Welt leer ohne dich. Schön, dass es dich gibt.
Kanepede azıcık kestir.
- Take a little nap on the sofa.
Sahip olduğum azıcık bilgiyi ona verdim.
- I gave her what little information I had.
Benim için biraz çok gençsin.
- You're a little too young for me.
Tom benden biraz daha genç.
- Tom is just a little younger than I am.
Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
- Don't think little of the ants' lives.
Die Niederlande sind ein kleines Land.
- Nederland is een klein land.
Ein kleiner Waldbrand kann sich leicht ausbreiten und schnell ein großer Flächenbrand werden.
- Een klein bosbrandje kan zich makkelijk verspreiden en snel een grote vuurzee worden.