Gouda peynirini küçük küpler halinde kesin.
- Schneiden Sie den Gouda in kleine Würfel.
Amerika veya Çin ile kıyaslandığında, Japonya küçük bir ülke.
- Verglichen mit Amerika oder China ist Japan ein kleines Land.
Kocaman bir dünyanın ufacık bir parçasısın sen. Sadece ufacık bir nokta, belki de daha ufak ve yinede dünya sensiz boş olurdu. İyi ki varsın.
- Du bist ein ganz kleiner Teil von einer ganz großen Welt. Nur ein ganz winziger Punkt oder vielleicht auch noch weniger, und doch wäre die Welt leer ohne dich. Schön, dass es dich gibt.
Büyük sözleri bekleme, ufak bir jest yeter.
- Erwarte keine großen Worte, eine kleine Geste ist genug
Sahip olduğu azıcık parayı çocuğa verdi.
- He gave the boy what little money he had.
Kanepede azıcık kestir.
- Take a little nap on the couch.
Tom Mary'den muhtemelen sadece biraz daha genç.
- Tom is probably just a little younger than Mary.
Tom benden biraz daha genç.
- Tom is just a little younger than I am.
Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
- Don't think little of the ants' lives.
Die Niederlande sind ein kleines Land.
- Nederland is een klein land.
Dieser kleine Stern ist der hellste.
- Dat kleine sterretje is het helderste.