Betty is a pretty girl, isn't she?
- Betty güzel bir kızdır, değil mi?
He married a Canadian girl.
- O, Kanadalı bir kızla evlendi.
A good daughter will make a good wife.
- İyi bir kız çocuğu, iyi bir eş yapacaktır.
He was impatient to see his daughter.
- Kızını görmek için çok sabırsızdı.
That girl who has long hair is Judy.
- Uzun saçlı o kız Judy'dir.
That girl whose hair is long is Judy.
- Saçı uzun olan kız Judy.
I saw a video of a man who can fry chicken without using tongs.
- Maşa kullanmadan tavuk kızartabilen bir adamın videosunu izledim.
Dad uses fire to roast a chicken.
- Babam tavuk kızartmak için ateş kullanır.
The girl released the birds from the cage.
- Kız kuşları kafesten serbest bıraktı.
This little girl let the birds escape.
- Bu küçük kız kuşların kaçmasına izin verdi.
Tom has a lot female friends.
- Tom'un çok sayıda kız arkadaşı var.
The female student that sat in front of the teacher is from Germany.
- Öğretmenin önünde oturan kız öğrenci Almanyalıdır.
I miss my little sister.
- Küçük kız kardeşimi özlüyorum.
I'm beginning to miss my girlfriend.
- Kız arkadaşımı özlemeye başlıyorum.
The maid gave up her job.
- Hizmetçi kız, işinden ayrıldı.
The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.
The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.
What's your mother's maiden name?
- Annenin kızlık soyadı nedir?
Dad uses fire to roast a chicken.
- Babam tavuk kızartmak için ateş kullanır.
Tom bought a bucket of extra-spicy fried chicken and a container of coleslaw.
- Tom bir ekstra-baharat kovası, kızarmış piliç ve bir konteyner lahana salatası ısmarladı.
Mary wore bunny slippers.
- Mary kız terlikleri giydi.
Tom gave his daughter a stuffed bunny.
- Tom kızına bir doldurulmuş tavşan verdi.
Mary was the only girl wearing a skirt.
- Mary etek giyen tek kızdı.
Do those girls wear white skirts?
- O kızlar beyaz etek mi giyiyor?
Once upon a time there lived a king and queen who had three very beautiful daughters.
- Bizr zamanlar, üç çok güzel kızı olan bir kral ve kraliçe yaşardı.
There was once upon a time an old Queen whose husband had been dead for many years, and she had a beautiful daughter.
- Biz zamanlar kocası yıllar önce ölmüş olan yaşlı bir kraliçe vardı ve onun da güzel bir kızı vardı.
They may feel some resentment.
- Biraz kızgınlık hissedebilirler.
Tom resented the fact that Mary got the promotion instead of him.
- Tom onun yerine Mary'nin terfi alması gerçeğine kızdı.
Most virgins have an intact hymen.
- Çoğu bakirenin sağlam bir kızlık zarı vardır.
In the Torah Lot offers his virgin daughter's to be gang raped.
- Tevrat'ta Lut, bakire kızını toplu tecavüze uğraması için sunuyor.
He married a Canadian girl.
- O, Kanadalı bir kızla evlendi.
His girlfriend is Japanese.
- Onun kız arkadaşı Japon.
Jill is the only girl in our club.
- Jill Kulübümüzde tek kız.
He introduced his sister to me.
- O, bana kız kardeşini tanıttı.
My sister likes sweets.
- Kız kardeşim şekerleri sever.
Tom had always wanted a daughter.
- Tom her zaman bir kız evlat istemişti.
The daughter brushes her hair.
- Kız evlat saçını fırçalar.
I have a niece. She goes to the same school as Mary.
- Bir kız yeğenim var. O, Mary ile aynı okula gider.
Mr. Eliot's niece goes to a women's college.
- Bay Eliot'un kız yeğeni bir kadınlar üniversitesine gidiyor.
His girlfriend is Japanese.
- Onun kız arkadaşı Japon.
I ran into your girlfriend.
- Kız arkadaşına doğru koştum.
He proposed to his girl friend with a ring he had stolen from a local jewelry.
- O yerel bir kuyumcudan çaldığı bir yüzükle kız arkadaşına evlenme teklif etti.
Mary is a girly girl.
- Mary kız gibi bir kız.
Mary is not a girly girl.
- Mary kız gibi bir kız değil.
She's selling Girl Scout cookies.
- O, kız izci kurabiyeleri satıyor.
Mary earned many badges as a girl scout.
- Mary bir kız izci olarak birçok başarı madalyası kazandı.
There's no doubt that the Maiden's Tower is a symbol of Istanbul, Turkey.
- Hiç şüphe yok ki Kız Kulesi İstanbul'un simgelerinden birisidir.
That female student is American.
- O kız öğrenci Amerikalıdır.
The teacher made all of his female students fall in love with him.
- Öğretmen, kız öğrencilerinin hepsinin ona aşık olmasını sağladı.
There's no doubt that the Maiden's Tower is a symbol of Istanbul, Turkey.
- Hiç şüphe yok ki Kız Kulesi İstanbul'un simgelerinden birisidir.
Tom watched his granddaughters dance.
- Tom kız torunlarının dansını izledi.
The old lady smiled at her granddaughter.
- Yaşlı bayan kız torununa gülümsedi.
Many boys and girls were present.
- Birçok erkek ve kız çocuğu vardı.
Mary is smarter than most girls her age.
- Mary onun yaşındaki çoğu kız çocuğundan daha zekidir.
I ran into your girlfriend.
- Kız arkadaşına doğru koştum.
Tom and his girlfriend are in the same class.
- Tom ve kız arkadaşı aynı sınıfta.
I have a steady girlfriend.
- İstikrarlı bir kız arkadaşım var.
He's got a steady girlfriend.
- Onun istikrarlı bir kız arkadaşı var.
She remained a spinster all her life.
- Hayatı boyunca bir kız kurusu kaldı.
She goes to a girls' high school.
- O, bir kız lisesine gidiyor.
He teaches in a girls' high school.
- O bir kız lisesinde öğretmenlik yapıyor.
She showed me a picture of her mother as a schoolgirl.
- O bana annesinin bir kız öğrenci olarak resmini gösterdi.
Tom giggled like a schoolgirl.
- Tom bir kız öğrenci gibi kıkırdadı.
The waitress flirted with Tom thinking that he'd leave her a larger tip.
- Garson kız onun ona daha fazla bahşiş bırakacağını düşünerek Tom'la kırıştırıyordu.
Tom asked the waitress for the wine list.
- Tom garson kızdan şarap listesini istedi.
He introduced his sister to me.
- O, bana kız kardeşini tanıttı.
My sister likes sweets.
- Kız kardeşim şekerleri sever.
You should visit the maiden tower when you go to Istanbul.
A policeman asked the girls if the car was theirs.
- Bir polis, kızlara arabanın onlara ait olup olmadığını sordu.
All of them are just here to pick up girls.
- Onların hepsi sadece kızları götürmek için buradalar.
Tom's wife was a cheerleader.
- Tom'un karısı bir ponpon kızdı.
Aren't you one of the cheerleaders?
- Ponpon kızlardan biri değil misin?
The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.
The two men competed for the young maiden's heart.
- İki adam genç kızın kalbi için yarıştı.
That pretty girl is my sister.
- O güzel kız benim kız kardeşim.
The pretty girl in the bikini is Tom's sister.
- Bikinili güzel kız Tom'un kız kardeşidir.
Tom giggled girlishly.
- Tom kız gibi kıkırdadı.
The blonde girl has a really nice cleavage.
- Sarışın kızın gerçekten güzel bir göğüs dekoltesi var.
Do you know who that tall blonde girl in green is?
- Yeşil giyinmiş, o uzun boylu sarışın kızın kim olduğunu biliyor musun?