izleyici

listen to the pronunciation of izleyici
Türkisch - Englisch
audience

The excited audience ran into the concert hall. - Heyecanlı izleyici konser salonuna koştu.

The audience filled the hall. - İzleyici salonu doldurdu.

viewer

This movie leaves a profound reflection for all viewers. - Bu film, tüm izleyiciler için derin bir yansıma bırakır.

Television enlightens the viewers as well as entertains them. - Televizyon izleyicileri eğlendirmesinin yanı sıra onları aydınlatır.

spectator

The spectators in the gallery were making a lot of noise. - Galerideki izleyiciler çok gürültü yapıyorlardı.

hanger-on
spectator; viewer
televiewer
hanger on
observer
onlooker
spectator " seyirci; onlooker" " seyirci; tracer
viewers

Television enlightens the viewers as well as entertains them. - Televizyon izleyicileri eğlendirmesinin yanı sıra onları aydınlatır.

My video channel on YouTube has a wide viewership. - YouTube'taki video kanalımın çok sayıda izleyicisi var.

tracer
tracker
izleyiciler
{i} audience

The movie Titanic moved audiences around the world. - Titanik filmi tüm dünyada izleyicilere taşındı.

This film moved audiences around the world. - Bu film tüm dünyada izleyicilere taşındı.

izleyici araçları
(Bilgisayar) tracer tools
izleyici element
(Fizik,Kimya) tracer element
izleyici ısıtma
postheating
izleyici dolaştır
(Bilgisayar) tracer navigate
izleyici göster
(Bilgisayar) tracer display
izleyici hata
(Bilgisayar) tracer error
izleyici pin
follower pin
izleyici projektör
follow spotlight
izleyici temizle
(Bilgisayar) tracer clear
izleyici çekim
follow shot
izleyici ışıldak
(Sinema) follow spotlight
izleyici şerit dizini
trace off strap pattern
izotop izleyici
isotopic tracer
izle
(Bilgisayar) watch

I grew up watching Pokemon. - Pokémon izleyerek büyüdüm.

In Soviet Russia, television watches the audience! - Sovyet Rusya'sında, televizyon seyirciyi izler!

izle
{f} trace

This security system allows us to trace employees movements anywhere they go. - Bu güvenlik sistemi çalışanların hareketlerini gittikleri yerde izlemelerine izin verir.

NASA's Mars rover discovered traces of a river bed. - NASA'nın Mars gezicisi bir nehir yatağının izlerini keşfetti.

izle
{f} follow

We should follow his example. - Biz onun dersini izlemeliyiz.

I will follow the law. - Ben hukuku izleyeceğim.

gerilim izleyici
voltage follower
izle
(Bilgisayar) follow-up
izle
(Bilgisayar) follow up
izle
(Bilgisayar) track

I followed the deer's tracks. - Ben geyiğin izlerini izledim.

I've got better things to do than to keep track of what Tom's doing. - Tom'un yaptıklarını izlemekten daha iyi yapacak işlerim var.

izle
(Bilgisayar) monitor
izle
{f} following

Tom noticed that Mary was following him. - Tom Mary'nin kendisini izlediğini fark etti.

I didn't see anybody following us. - Bizi izleyen birini görmedim.

izle
{f} monitoring

Oliver thought that his parents, Tom and Mary, weren't setting rules or monitoring his whereabouts. - Oliver ebeveynleri Tom ve Mary'nin kurallar koymadığını ya da onun nerede olduğunu izlemediklerini düşündü.

izle
{f} watching

I grew up watching Pokemon. - Pokémon izleyerek büyüdüm.

I love watching soccer games. - Futbol oyunlarını izlemeyi severim.

izle
{f} tracing
izle
{f} tracking

Layla, an Aborigene, made use of her renowned tracking skills. - Aborijin olan Leyla, meşhur izleme becerilerini kullandı.

izle
{f} hound
izle
sleuth
izle
supervene
izle
{f} trail

Boys trail girls in language skills. - Oğlanlar dil becerileri konusunda kızları izler.

I don't want to leave any paper trails. - Ben herhangi kağıt izleri bırakmak istemiyorum.

izle
dogs

The hunting dogs followed the scent of the fox. - Av köpekleri tilkinin kokusunu izledi.

izle
dogged
izle
spoor
radyoaktif izleyici
radioactive tracer
Englisch - Englisch

Definition von izleyici im Englisch Englisch wörterbuch

izle
A spark, ember
Türkisch - Türkisch
izleyici
Favoriten