Allen was given a problem that was impossible to solve.
- Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.
It was impossible to understand his questions.
- Onun sorularını anlamak imkânsızdı.
You cannot achieve the impossible without attempting the absurd.
- Sen saçmayı denemeden imkansıza ulaşamazsın.
Tom has been sentenced to life in prison without the possibility of parole.
- Tom, şartlı tahliye imkanı olmaksızın ömür boyu hapse mahkum edildi.
Utopia today means a realisable impossibility.
- Bugün ütopya gerçekleşebilir bir imkansızlık anlamına geliyor.
You must not live beyond your means.
- İmkanlarının ötesinde yaşamamalısın.
This is your only chance.
- Bu senin yegâne imkâniyetin.
There's no way I can handle this by myself.
- Tek başıma bununla başa çıkabilmemin imkanı yok.
It's impossible to anticipate every possible situation.
- Her mümkün durumu tahmin etmek imkansızdır.
It is not possible to conceive without perceiving.
- algılama olmadan yaratmak imkansızdır.