İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.
- So long as the human spirit thrives on this planet, music in some living form will accompany and sustain it and give it expressive meaning.
Ben hiçbir canlıyı küçümsemiyorum. Tabii ki ben Allah değilim. Ben de kulum; hatalarım olmuştur, yalanlamıyorum.
- I don't look down upon any living being. Needless to say, I'm no God. I'm a human being myself; I may have made mistakes, I do admit.
Yaşamımın geri kalanını Tom'la yaşayarak harcayamam.
- I can't spend the rest of my life living with Tom.
Ölüm hiçbir şeydir. Onun yerine yaşayarak başla - sadece daha zor değil fakat aynı zamanda daha uzundur.
- Dying's nothing. Start instead by living - not only is it harder, but it's longer as well.
Tímea, Polonya'da yaşayan bir Macardır.
- Tímea is a Hungarian living in Poland.
Yaşayanların sayısı ölülerinkinden daha azdı.
- The number of the living was smaller than that of the dead.
O kamptaki mülteciler bir aydır kıt kanaat geçinmektedirler.
- The refugees in that camp have been living from hand to mouth for a month.
Tom Mary'nin geçinmek için ne yaptığını bilmiyor.
- Tom doesn't know what Mary does for a living.
Tom geçimini neyle sağlar?
- What does Tom do for a living?
Bir satıcı olarak geçimini sağlıyor.
- He makes a living as a salesman.
Ben bu tür bir hayatı yaşamaktan usandım.
- I'm tired of living this kind of life.
Tom hayatı yaşamaya değmezmiş gibi düşünüyor.
- Tom started to feel like his life wasn't worth living.
Yalnız yaşamaya alışkın.
- She is used to living alone.
Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.
- I think that our living together has influenced your habits.
Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.
- The poor girl made a living by selling flowers.
Tom geçimini sağlamak için bir kamyon sürmektedir.
- Tom drives a truck for a living.
Sizinle yaşamamın yaşam tarzınızı etkilediğini düşünüyorum.
- I think my living with you has influenced your way of living.
Yeni yaşam tarzına alıştı.
- He got accustomed to the new way of living.