Tom really does detest giving speeches in front of large audiences.
- Tom geniş kitlenin önünde konuşma yapmaktan hoşlanmaz.
His family is very large.
- Onun ailesi çok geniştir.
She has broad shoulders.
- Onun geniş omuzları var.
I am told he has a broad back.
- Bana onun geniş bir arkası olduğu söylendi.
These insects are widely distributed.
- Bu böcekler geniş bir alana yayıldılar.
My living room has wide windows.
- Oturma odamda geniş pencereler var.
Dr. Svensen researched the issue so extensively that his bibliography makes up half the weight of his book.
- Dr. Svensen konuyu öyle geniş bir şekilde araştırdı ki onun kaynakçası kitabının yarı ağırlığını oluşturuyor.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
Sami loved hiking in the vast Canadian wilderness.
- Sami, Kanada'nın geniş, vahşi doğasında yürüyüşe bayılıyordu.
Sami loved hiking in the vast Russian wilderness.
- Sami, geniş Rus vahşi doğasında yürüyüşe çıkmayı seviyordu.
Spacious apartments in Tokyo are hard to come by.
- Tokyo'da geniş dairelere uğraması zordur.
Their dining room is very spacious.
- Onların yemek odası çok geniş.
Chastity extended the youth.
- Saflık gençliği genişletti.
They extended their territory by conquest.
- Onlar fetihle bölgelerini genişletti.
The business has expanded by 50% this year.
- İş bu yıl % 50 oranında genişlemiştir.
Our sphere of influence has expanded so much since then.
- Bizim etki sahamız o zamandan beri çok genişledi.
His company is extending its business.
- Şirketi işini genişletiyor.
The city wants to extend the road.
- Şehir yolu genişletmek istiyor.
We should judge matters on a broader basis.
- Meseleleri daha geniş bir temelde yargılamalıyız.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
There is an ample market for this product.
- Bu ürün için geniş bir pazar var.
There's ample room in the attic.
- Çatı katında geniş bir oda var.
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.
We want to reach a wider audience.
- Biz daha geniş bir dinleyici kitlesine ulaşmak istiyoruz.
He wants to reach a wider audience.
- O daha geniş bir izleyiciye ulaşmak istiyor.
China is larger than Japan.
- Çin, Japonya'dan daha geniştir.
I'm wearing a jacket with capacious pockets.
- Ben geniş cepli bir ceket giyiyorum.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
Tom's eyes opened wide.
- Tom'un gözleri geniş açıldı.
Tom opened the door wider.
- Tom kapıyı daha geniş açtı.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.