Our house is large enough for five of us.
- Bizim ev beşimize yetecek kadar geniş.
His family is very large.
- Onun ailesi çok geniştir.
She has broad shoulders.
- Onun geniş omuzları var.
Good movies broaden your horizons.
- İyi filmler ufkunuzu genişletir.
The Mississippi River is deep and wide.
- Mississippi Nehri derin ve geniştir.
My living room has wide windows.
- Oturma odamda geniş pencereler var.
Dr. Svensen researched the issue so extensively that his bibliography makes up half the weight of his book.
- Dr. Svensen konuyu öyle geniş bir şekilde araştırdı ki onun kaynakçası kitabının yarı ağırlığını oluşturuyor.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
A vast desert lay before us.
- Geniş bir çöl önümüzde uzanıyor.
Sami loved hiking in the vast Canadian wilderness.
- Sami, Kanada'nın geniş, vahşi doğasında yürüyüşe bayılıyordu.
Spacious apartments in Tokyo are hard to come by.
- Tokyo'da geniş dairelere uğraması zordur.
This car is spacious and practical.
- Bu araba geniş ve kullanışlı.
From Sendai I extended my journey to Aomori.
- Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.
Chastity extended the youth.
- Saflık gençliği genişletti.
A heath is often created or expanded by fire, which prevents the growth of trees.
- Ağaçların büyümesini engelleyen bir fundalık sık sık yangın tarafından oluşturulur ya da genişletilir.
The business has expanded by 50% this year.
- İş bu yıl % 50 oranında genişlemiştir.
From Sendai I extended my journey to Aomori.
- Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.
His company is extending its business.
- Şirketi işini genişletiyor.
We should judge matters on a broader basis.
- Meseleleri daha geniş bir temelde yargılamalıyız.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
There's ample room in the attic.
- Çatı katında geniş bir oda var.
There is an ample market for this product.
- Bu ürün için geniş bir pazar var.
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.
The gap between rich and poor is getting wider.
- Zengin ve yoksul arasındaki uçurum daha da genişliyor.
We want to reach a wider audience.
- Biz daha geniş bir dinleyici kitlesine ulaşmak istiyoruz.
China is larger than Japan.
- Çin, Japonya'dan daha geniştir.
I'm wearing a jacket with capacious pockets.
- Ben geniş cepli bir ceket giyiyorum.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
Tom opened his mouth wide.
- Tom onun ağzını geniş açtı.
Tom's eyes opened wide.
- Tom'un gözleri geniş açıldı.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.