We had unexpected visitors.
- Beklenmedik ziyaretçilerimiz vardı.
Insurance makes us remember that the world we live in isn't completely safe; we might fall ill, face danger or encounter the unexpected.
- Sigorta bize içinde yaşadığımız dünyanın tamamen güvenli olmadığını hatırlatıyor; biz hastalanabiliriz ya da beklenmedik şeylerle karşılaşabiliriz.
He was confused by the abrupt question.
- Beklenmedik soru karşısında kafası karışmıştı.
Receiving a gift from you was an unexpected surprise.
- Sizden bir hediye almak beklenmedik bir sürprizdi.
This is an unexpected surprise.
- Bu beklenmedik bir sürpriz.
Suddenly, something unexpected happened.
- Birden beklenmedik bir şey oldu.
That is an improbable coincidence.
- O beklenmedik bir rastlantı.
The number of students who were late for school was much smaller than I had expected.
- Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.
You can't expect me to always think of everything!
- Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.
Can you hold on a little longer?
- Biraz daha bekler misiniz?
Hold on a moment, please.
- Biraz bekleyin, lütfen.
Hang on till I get to you.
- Seni alana kadar bekle.
Hang on a minute. There's quite a few black chess pieces over there.
- Biraz bekleyin. Orada fazlasıyla siyah satranç taşı var.
Carlos waited a moment.
- Carlos bir müddet bekledi.
Please wait half an hour.
- Lütfen yarım saat bekle.
The number of students who were late for school was much smaller than I had expected.
- Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.
The math homework proved to be easier than I had expected.
- Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.
Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it.
- Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.
Tom hit the pause button.
- Tom bekletme butonuna bastı.
Five patients were in the waiting room.
- Bekleme salonunda beş hasta vardı.
There were five patients in the waiting room.
- Bekleme salonunda beş hasta vardı.
Awaiting your quick response . . .
- Hızlı yanıtın bekleniyor.
Go over there, and await further instructions.
- Oraya git ve daha fazla talimat bekle.
We need to bide our time.
- Zamanımızı beklemeliyiz.
We just need to bide our time.
- Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.
Please wait for five minutes.
- Lütfen beş dakika bekle.
We can hardly wait for the party on Friday.
- Cuma günkü partiyi bekleyemeyiz.
Maria awaited him, but he did not come.
- Maria onu bekledi ama o gelmedi.
May we look forward to receiving your order?
- Siparişinizi almayı dört gözle bekleyebilir miyiz?
We always look forward to Tom's annual visit.
- Tom'un yıllık ziyaretini her zaman sabırsızlıkla bekleriz.