Every time I look at this picture, I think of my father.
 - Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
 - Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
 - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
Look in the phone book.
 - Telefon rehberine bakın.
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
 - Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
Would you please look after my dog tomorrow?
 - Yarın köpeğime bakar mısın lütfen?
She looked at me and smiled.
 - O bana baktı ve gülümsedi.
He looked at me and smiled.
 - O bana baktı ve gülümsedi.
I'll never be able to look him in the face again.
 - Ben ona yüzüne karşı tekrar bakamayacağım.
She has an absent look on her face.
 - Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.