As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
 - Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
Meg didn't even look at me.
 - Meg bile bana bakmadı.
Look in the mirror, pal.
 - Aynaya bir bak dostum.
Look into that, would you?
 - Onun içine bak, ne dersin?
She asked me to look after her baby in her absence.
 - Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
 - Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
 - Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
Many nights did he spend, looking up at the stars.
 - O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
 - Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
She has an absent look on her face.
 - Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.