Look at that mountain which is covered with snow.
 - Karlarla örtülü şu dağa bak.
As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
 - Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
Look in the phone book.
 - Telefon rehberine bakın.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
 - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
Would you please look after my dog tomorrow?
 - Yarın köpeğime bakar mısın lütfen?
I'll look after the children while you go shopping.
 - Sen alışverişe giderken ben çocuklara bakarım.
He looked at me and smiled.
 - O bana baktı ve gülümsedi.
Many nights did he spend, looking up at the stars.
 - O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
 - Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
 - Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.