As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
 - Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
Look at this Japanese car.
 - Bu Japon arabasına bak.
Look into that, would you?
 - Onun içine bak, ne dersin?
Look in the phone book.
 - Telefon rehberine bakın.
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
 - Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
She asked me to look after her baby in her absence.
 - Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
She looked at me and smiled.
 - O bana baktı ve gülümsedi.
Many nights did he spend, looking up at the stars.
 - O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
I'll never be able to look him in the face again.
 - Ben ona yüzüne karşı tekrar bakamayacağım.
She has an absent look on her face.
 - Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.