Look at this Japanese car.
 - Bu Japon arabasına bak.
Meg didn't even look at me.
 - Meg bile bana bakmadı.
Look in the mirror, pal.
 - Aynaya bir bak dostum.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
 - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
You should look after the children from time to time.
 - Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
 - Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
Many nights did he spend, looking up at the stars.
 - O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
Look at that mountain which is covered with snow.
 - Karlarla örtülü şu dağa bak.
She looked her child in the face.
 - O, karşısındaki çocuğuna baktı.
She has an absent look on her face.
 - Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.