As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
 - Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
Meg didn't even look at me.
 - Meg bile bana bakmadı.
Look in the mirror, pal.
 - Aynaya bir bak dostum.
Look into that, would you?
 - Onun içine bak, ne dersin?
Would you please look after my dog tomorrow?
 - Yarın köpeğime bakar mısın lütfen?
You should look after the children from time to time.
 - Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
Many nights did he spend, looking up at the stars.
 - O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
Look at that mountain which is covered with snow.
 - Karlarla örtülü şu dağa bak.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
 - Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
I'll never be able to look him in the face again.
 - Ben ona yüzüne karşı tekrar bakamayacağım.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.