As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
 - Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
Meg didn't even look at me.
 - Meg bile bana bakmadı.
Don't worry. He may look intimidating at first glance, but he's actually a very friendly person.
 - Endişelenme. İlk bakışta korkutucu gözükebilir, ama aslında çok arkadaş canlısı bir insandır.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
 - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
She asked me to look after her baby in her absence.
 - Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
I'll look after the children while you go shopping.
 - Sen alışverişe giderken ben çocuklara bakarım.
Look at that mountain which is covered with snow.
 - Karlarla örtülü şu dağa bak.
Many nights did he spend, looking up at the stars.
 - O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
 - Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
She has an absent look on her face.
 - Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.