Dinledim fakat hiçbir şey duymadım.
- I listened, but I didn't hear anything.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
O her gün, dışarıda yemek yerdi, ancak şimdi buna gücü yetmiyor.
- He used to eat out every day, but now he can't afford it.
Partiye gidebilirsin, ancak gece yarısına kadar eve olmalısın.
- You may go to the party, but you must be home by midnight.
Pazar hariç her gün çalışırım.
- I work every day but Sunday.
Biz Pazar hariç her gün çalışırız.
- We work every day but Sunday.
O genç ama deneyimli.
- He is young, but experienced.
Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.
- I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.
Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
- Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
Biz itiraz ettik ama o yine de dışarı gitti.
- We objected, but she went out anyway.
Ben çalışmak için dışarı gitmene itiraz etmiyorum fakat çocuklara kim bakacak.
- I don't object to your going out to work, but who will look after the children?
Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller.
- Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.
Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri?
- That means one of them will have to go. But which one?
Fırtına olmasaydı daha erken varırdım.
- But for the storm, I would have arrived earlier.
Tavsiyem olmasaydı, başarısız olurdun.
- But for my advice, you would have failed.
Herkes ona karşı çıktı fakat buna rağmen Sally ve Bob evlendiler.
- Everyone opposed it, but Sally and Bob got married all the same.
Onun bazı hataları var ama buna rağmen ben onu seviyorum.
- He has some faults, but I like him none the less.
Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor.
- The girl did nothing but cry.
Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
- There was nothing but an old chair in the room.