besitzend

listen to the pronunciation of besitzend
Almanca - Türkçe
mal mülk sahibi; varı olan
haiz
İngilizce - Türkçe

besitzend teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

holding
{i} holding
featuring
(Muzik) eşlik eden
holding
tahvil
holding
tutarak

Tom küçük bir kutu tutarak mutfağa doğru yürüdü. - Tom walked into the kitchen holding a small box.

Tom Mary'nin yanında onun elinden tutarak oturdu. - Tom sat next Mary, holding her hand.

holding
göz altına alma
having
{i} sahip olma

Yapacak çok şeye sahip olmayı severim. - I like having plenty to do.

Ivır zıvır yiyecek yemekten vazgeçmek için irade gücüne sahip olmadığım için kendimden nefret ediyorum. - I hate myself for not having the will power to quit eating junk food.

having
{f} sahip ol

O, senin ne kadar değerli olduğunla ilgili değil fakat sana sahip oldukları için ne kadar ödeyecekleri ile ilgilidir. - It's not about how much you're worth, but how much they are going to pay for having you.

Tom yeterli paraya sahip olmamaktan hoşlanmıyordu. - Tom didn't like not having enough money.

holding
{i} mal

Tom küçük bir malzeme kutusu tutuyordu. - Tom was holding a small box of stuff.

featuring
(Argo) düet
having
sahip olarak

1950'lerde, Finler dünyadaki en az sağlıklı diyetlerden birine sahip olarak belirtildiler. - In the 1950's, the Finns were cited as having one of the least healthy diets in the world.

Bir kelime başka dilden ödünç alındığı zaman, sık sık aynı anlama sahip olarak başlar; ancak her iki dilde de sürekli kullanımı ile, şimdi ayrı kelimeler farklı çağrışımları artırabilir. - When a word is borrowed from another language, it frequently begins by having the same meaning; but with continued use in both languages, the now separate words may accrete disparate connotations.

having
-li
having
li
having
sahip olan
holding
tutan

Çiçekleri tutan o kadın kimdir? - Who is that woman holding the flowers?

Tutuklu onu tutan gardiyanlardan kaçtı. - The prisoner broke away from the guards who were holding him.

holding
(isim) tutma, toprak kiralama, arsa, hisse, mal, stok, alacak, karar
holding
{i} alacak
holding
{i} toprak kiralama
holding
{i} tutma

Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır. - To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.

Sami tutmakta olduğu her şeyi düşürdü. - Sami dropped everything he was holding.

holding
{i} stok
holding
edinç
Almanca - İngilizce
having at one's disposal
having possession of
propertied
holding
having
possessing
featuring
owning