Allocate a room for research purposes.
 - Araştırma amaçları için bir oda ayırın.
We must be able to differentiate between objects and situations.
 - Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.
We must separate politics from religion.
 - Siyaseti dinden ayırmalıyız.
Our teacher separated us into two groups.
 - Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.
I'm not disconnecting their printers.
 - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
After ten years as business partners, they decided to part ways.
 - İş ortakları olarak on yıl sonra, yollarını ayırmaya karar verdiler.
Tom budgeted three hundred dollars for the party.
 - Tom parti için üç yüz dolarlık bütçe ayırdı.
I didn't detach them.
 - Ben onları ayırmadım.
We have reserved a lot of food for emergencies.
 - Acil durumlar için bir sürü yiyecek ayırdık.
The seats were reserved for the party.
 - Parti için sandalyeler ayırtıldı.
Would you mind sparing me thirty minutes of the day?
 - Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?
I removed her number after severing our friendship.
 - Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.
I'm not disconnecting their printers.
 - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
Disconnect the power cable from the modem, wait for approximately one minute, then reconnect the cable.
 - Enerji kablosunu modemden ayır, yaklaşık bir dakika bekle, sonra kabloyu tekrar bağla.
I reserved my hotel room three weeks in advance.
 - Otel odamı üç hafta önceden ayırttım.
I'd like to reserve a table for four at six.
 - Saat altıda dört kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.
Subtle differences in tone discriminate the original from the copy.
 - Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.
Since there wasn't much time to spare, she took a taxi.
 - Ayıracak çok zamanı olmadığı için, taksiye bindi.
Is there any room to spare in your car?
 - Arabanızda ayıracak yer var mı?
Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't?
 - Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?
English is one language separating two nations.
 - İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.
Tom is sad, as in German sentences he is often separated from Mary by a comma.
 - Tom. Almanca cümlelerde Mary'yi sık sık bir virgülle ayırdığı için üzgün.
Tom separated the items into three piles.
 - Tom eşyaları üç kümeye ayırdı.
Dan disconnected Linda from her respirator.
 - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK?
 - Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.
They earmarked enough money for research work.
 - Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.
We dissected a frog to examine its internal organs.
 - Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.
The original and the copy are easily distinguished since the one is much more vivid than the other.
 - Biri diğerinden çok daha canlı olduğundan, orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.
The original and the copy are easily distinguished.
 - Orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.