We sincerely apologize for our error.
- Hatamız için içtenlikle özür dileriz.
He is usually straightforward and sincere and thereby gains the confidence of those who meet him.
- O genellikle doğru sözlü ve içten ve bu sebeple onunla tanışanların güvenini kazanır.
He made over the interior of his house.
- O, evinin içini yeniletti.
He studied interior decoration.
- O, iç dekorasyon eğitimi aldı.
My father is a pilot on the domestic line.
- Babam iç hatlarda çalışan bir pilot.
Would domestic peace be plunged into jeopardy?
- İç barış tehlikeye girer mi?
Music is inner life, and he will never suffer loneliness who has inner life.
- Müzik iç yaşamdır. İç yaşamı olan asla yalnızlık çekmeyecek.
There's a button on the inner side of the door.
- Kapının iç tarafında bir buton var.
Tom is bleeding internally.
- Tom'un iç kanaması var.
The ministry administers the internal affairs.
- Bakanlık iç işlerini yönetir.
Where did you acquire your deepest, most heartfelt beliefs?
- Sen en derin, en içten inançlarını nerede edindin?
Peter sent heartfelt wishes to his parents.
- Peter anne ve babasına içten dileklerini iletti.
The whole town accorded a hearty welcome to the visitor.
- Bütün kasaba ziyaretçiye içten bir karşılama yaptı.
On behalf of the company, I would like to express our hearty thanks to you all.
- Şirket adına, hepinize içten teşekkürlerimi sunmak isterim.
They greeted each other cordially.
- Birbirlerini içtenlikle selamladılar.
I sincerely, truly believe that.
- İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.
He looked deeply into her eyes.
- Onun gözlerine son derece içten baktı.
She bowed deeply to me.
- O beni içten selamladı.
He looked deeply into her eyes.
- Onun gözlerine son derece içten baktı.
I love him more deeply than any other man.
- Ben onu herhangi başka adamdan daha içten seviyorum.
True beauty comes from within.
- Gerçek güzellik içten gelir.
I sincerely hope it won't come to that.
- Ona ulaşmayacağını içtenlikle umut ediyorum.
I sincerely hope not.
- Ben içtenlikle ummuyorum.
I honestly think it's better to be a failure at something you love than to be a success at something you hate.
- Nefret ettiğin bir şeyde başarılı olmaktansa sevdiğin bir şeyde başarısız olmanın daha iyi olduğunu içtenlikle düşünüyorum.
On the one hand he is kind to everyone, but on the other hand he never behaves with too much familiarity.
- Bir taraftan o herkese naziktir fakat diğer taraftan çok fazla içtenlikle davranmaz.
Outside of a dog, a book is man's best friend. Inside of a dog, it's too dark to read.
- Bir köpeğin dışında, bir kitap insanın en iyi arkadaşıdır. Bir köpeğin içinde, okumak için çok karanlıktır.
Someone pushed me inside.
- Biri beni içeri itti.
Internal combustion engines burn a mixture of fuel and air.
- İçten yanmalı motorlar, yakıt ve hava karışımını yakarlar.
The doctor used X-rays to examine my stomach.
- Doktor midemi incelemek için X-ışınları kullandı.
You shouldn't drink on an empty stomach.
- Boş bir mideyle içki içmemelisin.
Catherine stayed indoors because it was raining.
- Yağmur yağdığı için Catherine içerde kaldı.
Tom sometimes wears sunglasses indoors.
- Tom bazen içerde güneş gözlüğü takar.
On the one hand he is kind to everyone, but on the other hand he never behaves with too much familiarity.
- Bir taraftan o herkese naziktir fakat diğer taraftan çok fazla içtenlikle davranmaz.
I deeply appreciate your advice and kindness.
- Tavsiyen ve nezaketin için içten minnettarım.
If I don't drink a swig of water, I can't swallow these tablets.
- Eğer bir yudum su içmezsem bu hapları yutamam.
He drank a great swig from the bottle.
- O, şişeden büyük bir yudum içti.
Truman arrived at the White House within minutes.
- Truman, Beyaz Saray'a dakikalar içinde ulaştı.
The school is within walking distance of my house.
- Okul evimin yürüme mesafesi içerisindedir.
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
- Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
Do you have alcohol-free drinks?
- Alkolsüz içecekleriniz var mı ?
He began his meal by drinking half a glass of ale.
- Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
We have to stop him from drinking any more.
- Artık onu, içmekten alıkoymalıyız.
He began his meal by drinking half a glass of ale.
- Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
To make up for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than he should have.
- Hastanedeki kötü deneyimlerini telafi etmek için, Tom içmesi gerekenden biraz daha fazla içti.
John drank many bottles of wine.
- John birçok şişe şarap içti.
This family gave me a warm welcome.
- Bu aile bana nezaket ve içtenlikle karşıladı.
She extended a warm welcome to them.
- Onları çok içten bir biçimde karşıladı.
The Japanese are often criticized for being inward looking and insufficiently international in their outlook.
- Japonya görünüşte içe dönük ve yetersiz uluslararası yapıya sahip olduğundan dolayı sık sık eleştirilmektedir.
We have become an intolerant, inward-looking society.
- Biz hoşgörüsüz, içe dönük bir toplum olduk.
Tom doesn't have the guts to do that.
- Tom'un onu yapmak için cesareti yok.
People often spill their guts to bartenders.
- İnsanlar genellikle içlerini barmenlerinine dökerler .
The civil war in Greece ended.
- Yunanistan'da iç savaş sona erdi.
While the civil war went on, the country was in a state of anarchy.
- İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.
Tom held his cup out for Mary to refill it.
- Tom Mary'nin onu yeniden doldurması için kupasını uzattı.
Tom grabbed his mug and walked into the kitchen to get a refill.
- Tom kupasını aldı ve yeniden doldurmak için mutfağa gitti.
Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
- Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
Smoking can cause breast cancer.
- Sigara içmek meme kanserine neden olabilir.
She doesn't drink enough breast milk.
- O yeterince anne sütü içmiyor.
Helium is the second simplest atom. It consists of a nucleus containing 2 protons and two neutrons. Around the nucleus orbits 2 electrons.
- Helium ikinci en basit atomdur. O, iki proton ve iki nötron içeren bir çekirdekten oluşur. Çekirdek etrafında 2 elektron döner.
Onun sinsi, içinden pazarlıklı, hatta hilekâr bir adam olduğunu daima düşünürdüm.- A. İlhan.
Portakallar yüksek vitamin muhtevasına sahiptir.
- Portakalların yüksek vitamin içeriği vardır.
Lütfen muhtevayı gözden geçiriniz ve herhangi bir mütenasip geri bildirimi veriniz.
- Lütfen içeriği gözden geçiriniz ve herhangi uygun bir geri bildirim veriniz.