He is usually straightforward and sincere and thereby gains the confidence of those who meet him.
- O genellikle doğru sözlü ve içten ve bu sebeple onunla tanışanların güvenini kazanır.
I sincerely hope it won't come to that.
- Ona ulaşmayacağını içtenlikle umut ediyorum.
Please accept my heartfelt apology.
- Lütfen içten özrümü kabul et.
Peter sent heartfelt wishes to his parents.
- Peter anne ve babasına içten dileklerini iletti.
They gave us a hearty welcome when we arrived.
- Vardığımızda bizi içten karşıladılar.
The whole town accorded a hearty welcome to the visitor.
- Bütün kasaba ziyaretçiye içten bir karşılama yaptı.
They greeted each other cordially.
- Birbirlerini içtenlikle selamladılar.
I sincerely, truly believe that.
- İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.
He looked deeply into her eyes.
- Onun gözlerine son derece içten baktı.
Do you love each other deeply?
- Birbirinizi içten seviyor musunuz?
I love him more deeply than any other man.
- Ben onu herhangi başka adamdan daha içten seviyorum.
I deeply appreciate your advice and kindness.
- Tavsiyen ve nezaketin için içten minnettarım.
True beauty comes from within.
- Gerçek güzellik içten gelir.
I sincerely hope it won't come to that.
- Ona ulaşmayacağını içtenlikle umut ediyorum.
We sincerely apologize for our error.
- Hatamız için içtenlikle özür dileriz.
I honestly think it's better to be a failure at something you love than to be a success at something you hate.
- Nefret ettiğin bir şeyde başarılı olmaktansa sevdiğin bir şeyde başarısız olmanın daha iyi olduğunu içtenlikle düşünüyorum.
On the one hand he is kind to everyone, but on the other hand he never behaves with too much familiarity.
- Bir taraftan o herkese naziktir fakat diğer taraftan çok fazla içtenlikle davranmaz.
Internal combustion engines burn a mixture of fuel and air.
- İçten yanmalı motorlar, yakıt ve hava karışımını yakarlar.
I deeply appreciate your advice and kindness.
- Tavsiyen ve nezaketin için içten minnettarım.
On the one hand he is kind to everyone, but on the other hand he never behaves with too much familiarity.
- Bir taraftan o herkese naziktir fakat diğer taraftan çok fazla içtenlikle davranmaz.
She extended a warm welcome to them.
- Onları çok içten bir biçimde karşıladı.
This family gave me a warm welcome.
- Bu aile bana nezaket ve içtenlikle karşıladı.
You've done a wonderful job on the interior decoration.
- İç dekorasyon üzerine harika bir iş yaptın.
He studied interior decoration.
- O, iç dekorasyon eğitimi aldı.
The Government's domestic policy was announced.
- Hükümetin iç politikası açıklandı.
My father is a pilot on the domestic line.
- Babam iç hatlarda çalışan bir pilot.
Jupiter has four inner satellies: Metis, Adrastea, Amalthea, and Thebe. Their orbits are very close to the planet.
- Jüpiterin dört iç uydusu vardır: Metis, Adrastea, Amalthea ve Thebe. Onların uyduları gezegene çok yakındır.
There's a button on the inner side of the door.
- Kapının iç tarafında bir buton var.
The ministry administers the internal affairs.
- Bakanlık iç işlerini yönetir.
Tom is bleeding internally.
- Tom'un iç kanaması var.
Yuriko, a marine biology grad student, fell asleep inside a fish tank and awoke covered in octopuses and starfish.
- Yuriko deniz biyolojisinden mezun bir öğrenci, bir balık tankının içinde uykuya daldı ve ahtapotlar ve deniz yıldızları ile kaplı olarak uyandı.
There are two zombies inside my house.
- Evimin içinde iki tane zombi var.
You shouldn't drink on an empty stomach.
- Boş bir mideyle içki içmemelisin.
The doctor used X-rays to examine my stomach.
- Doktor midemi incelemek için X-ışınları kullandı.
Tom sometimes wears sunglasses indoors.
- Tom bazen içerde güneş gözlüğü takar.
I stayed indoors because it rained.
- Yağmur yağdığı için evde kaldım.
I'm secretly in love with someone else's wife.
- Başka birinin karısına içten içe âşık oldum.
Tom is secretly in love with Mary.
- Tom Mary'ye içten içe âşık.
If I don't drink a swig of water, I can't swallow these tablets.
- Eğer bir yudum su içmezsem bu hapları yutamam.
He drank a great swig from the bottle.
- O, şişeden büyük bir yudum içti.
The school is within walking distance of my house.
- Okul evimin yürüme mesafesi içerisindedir.
She will return within an hour.
- O bir saat içinde geri dönecektir.
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
- Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
He began his meal by drinking half a glass of ale.
- Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
I'll buy you a drink.
- Sana bir içecek ısmarlayacağım.
He began his meal by drinking half a glass of ale.
- Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
After taking a bath, I drank some soft drink.
- Duş aldıktan sonra biraz meşrubat içtim.
John drank many bottles of wine.
- John birçok şişe şarap içti.
A ghost is an outward and visible sign of an inward fear.
- Bir hayalet içe dönük bir korkunun dışa dönük ve görünür işaretidir.
The Japanese are often criticized for being inward looking and insufficiently international in their outlook.
- Japonya görünüşte içe dönük ve yetersiz uluslararası yapıya sahip olduğundan dolayı sık sık eleştirilmektedir.
Tom doesn't have the guts to do that.
- Tom'un onu yapmak için cesareti yok.
People often spill their guts to bartenders.
- İnsanlar genellikle içlerini barmenlerinine dökerler .
Davis did not want civil war.
- Davis, iç savaş istemiyordu.
While the civil war went on, the country was in a state of anarchy.
- İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.
Tom held out his cup for a refill.
- Tom yeniden doldurulması için fincanını uzattı.
Tom held his cup out for Mary to refill it.
- Tom Mary'nin onu yeniden doldurması için kupasını uzattı.
Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
- Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
She is embarrassed to breastfeed in public.
- O, halk içinde emzirmeye utanıyor.
She doesn't drink enough breast milk.
- O yeterince anne sütü içmiyor.
Helium is the second simplest atom. It consists of a nucleus containing 2 protons and two neutrons. Around the nucleus orbits 2 electrons.
- Helium ikinci en basit atomdur. O, iki proton ve iki nötron içeren bir çekirdekten oluşur. Çekirdek etrafında 2 elektron döner.
Onun sinsi, içinden pazarlıklı, hatta hilekâr bir adam olduğunu daima düşünürdüm.- A. İlhan.
Şayet bir şeyi anlamıyorsanız, onun muhtevasının farkında olmamanızdandır.
- Eğer bir şeyi anlamıyorsanız, onun içeriğinin farkında olmamanızdandır.
Portakallar yüksek vitamin muhtevasına sahiptir.
- Portakalların yüksek vitamin içeriği vardır.