Can you manage to carry that heavy suitcase by yourself?
- O ağır bavulu kendiniz taşıyabilir misiniz?
There is a heavy tax on tobacco.
- Tütünde ağır bir vergi vardır.
It was like watching a slow motion movie.
- Ağır çekim bir film izlemek gibiydi.
They showed the scene in slow motion.
- Onlar sahneyi ağır çekimle gösterdiler.
Barney was wounded seriously.
- Barney ağır şekilde yaralandı.
Both were seriously wounded.
- Her ikisi de ağır yaralandı.
Tom must be severely punished.
- Tom ağır cezalandırılmalı.
He was subjected to severe criticism.
- Ağır eleştiriye maruz kaldı.
The surrender terms were harsh.
- Teslim şartları ağır idi.
This is the most difficult book I have ever read.
- Bu, şimdiye kadar okuduğum en ağır kitap.
The ice is not thick enough to hold our weight.
- Buz bizim ağırlığımızı taşıyacak kadar kalın değil.
I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
- Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.
The structure isn't strong enough to support that much weight.
- Yapı bu kadar ağırlığı taşıyacak kadar güçlü değil.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.
Gold is heavier than iron.
- Altın demirden daha ağırdır.
Gold is heavier than silver.
- Altın gümüşten daha ağırdır.
My liver is heavily damaged.
- Benim karaciğerim ağır biçimde hasar görmüştür.
All these goods are heavily taxed.
- Tüm bu mallar ağır biçimde vergilendiriliyor.
My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
- Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
I don't like girls who play hard to get.
- Kendini ağırdan satan kızlardan hoşlanmam.
He will fight the heavyweight champion tomorrow.
- Yarın ağır siklet şampiyonu ile karşılaşacak.
Her child had been seriously ill for a week before Dr. Kim arrived.
- Dr. Kim gelmeden önce bir hafta boyunca çocuğu ağır hasta olmuştu.
My pet dog was seriously ill.
- Benim evcil köpeğim ağır hastaydı.
My car was badly damaged in the accident.
- Arabam kazada ağır hasar gördü.
Tom could've been badly hurt.
- Tom ağır yaralanabilirdi.
Tom tried to look dignified.
- Tom ağırbaşlı görünmeye çalıştı.
You look very dignified.
- Çok ağırbaşlı görünüyorsun.
Tom was severely injured.
- Tom ağır biçimde yaralandı.
Tom must be severely punished.
- Tom ağır cezalandırılmalı.
Dan was struck and gravely injured by a truck.
- Dan bir kamyon tarafından çarpıldı ve ağır bir şekilde yaralandı.
They were burdened with heavy taxes.
- Ağır vergi yükü altındaydılar.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.