John is not as old as Bill; he is much younger.
 - John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
If you eat too much you will become fat.
 - Çok fazla yersen şişmanlarsın.
You know many interesting places, don't you?
 - Çok enteresan yerler biliyorsun, değil mi?
He has many enemies in the political world.
 - Politik dünyada pek çok düşmanı var.
Understanding you is really very hard.
 - Seni anlamak gerçekten çok zor.
Tokyo is a very big city.
 - Tokyo çok büyük bir şehirdir.
The teacher was very fair when she marked our exams.
 - Öğretmen, sınavlarımızda not verirken çok adildi.
I can read Chinese fairly well, but I can't write it very well.
 - Ben Çince'yi oldukça iyi okuyabilirim ama çok iyi yazamam.
She's a very good teacher.
 - O çok iyi bir öğretmendir.
It's good now; neither too heavy nor too light.
 - O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
What a lot of books he has!
 - Onun ne de çok kitabı var!
Japan consumes a lot of paper.
 - Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
Very large windows assure abundant natural daylight.
 - Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
Oil is abundant in that country.
 - Şu ülkede petrol çoktur.
As a new father, I gave my first child plenty of books.
 - Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
Tom certainly had plenty of opportunities to go to concerts while he was in Boston.
 - Tom Boston'da iken konserlere gitmek için kesinlikle çok fırsatı oldu.
I am dead tired from walking around all day.
 - Bütün gün yürümekten çok yoruldum.
Tom didn't know that Mary was already dead.
 - Tom Mary'nin çoktan öldüğünü bilmiyordu.
He spent countless hours preparing for the test.
 - Teste hazırlanmak için çok saatler harcadı.
I've been to Boston countless times.
 - Pek çok kez Boston'a gittim.
I was very exuberant.
 - Ben çok hayat doluydum.
Tom lives a very lavish lifestyle.
 - Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.
We had lots of fun at the picnic.
 - Biz piknikte çok eğlendik.
I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind.
 - Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.
You must not depend so much on others.
 - Diğerlerine çok fazla bağımlı olmamalısın.
I had no idea that Tom knew so much about zebras.
 - Tom'un zebralarla ilgili çok şey bildiğine dair bir fikrim yoktu.
Numerous stars were visible in the sky.
 - Gökyüzünde çok sayıda yıldız görünüyordu.
The king had numerous illegitimate children with her.
 - Kralın ondan çok sayıda gayrımeşru çocuğu vardı.
Layla was a very deadly woman.
 - Leyla çok ölümcül bir kadındı.
The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper.
 - Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.
The bag was too heavy for me to carry by myself.
 - Çanta benim tek başıma taşıyamayacağım kadar çok ağırdı.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
 - Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
She likes her school a lot.
 - O okulunu çok seviyor.
What a lot of books he has!
 - Onun ne de çok kitabı var!
This park is pretty big; it has a lot of trees and many flowers.
 - Park oldukça büyüktür; Çok sayıda ağaçları ve çok sayıda çiçekleri vardır.
Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth.
 - Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.
It would be unfair if we treated him so badly.
 - Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
The bread is cutting badly because it's very soft.
 - Ekmek çok yumuşak olduğu için zor kesiliyor.
The fountain is lit with multi-colored lights.
 - Çeşme çok renkli ışıklarla aydınlatılıyor.
New York is a multi-racial city.
 - New York çok ırklı bir şehirdir.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
 - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Football is the most known sport in the world.
 - Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
She is a student who studies very hard.
 - O çok çalışan bir öğrencidir.
Understanding you is really very hard.
 - Seni anlamak gerçekten çok zor.
The damage is too extensive.
 - Zarar çok geniş çaplıdır.
He looks a good deal better today.
 - O, bugün çok daha iyi görünüyor.
He feels a good deal better than yesterday.
 - Düne göre çok daha iyi hissediyor.
Tom ate too many jelly donuts.
 - Tom çok sayıda jöleli börek yedi.
I like grape jelly best.
 - En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.
If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
 - Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.
I have a sore throat because of too much smoking.
 - Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.
This novel is by far more interesting than that one.
 - Bu roman ondan çok daha ilginç.
This novel is by far more interesting than that one.
 - Bu roman ondan çok daha fazla ilginç.
Tom has collected a great many butterflies.
 - Tom pek çok kelebek topladı.
A perfect knowledge of a few writers and a few subjects is more valuable than a superficial one of a great many.
 - Birkaç yazar ve birkaç konuyla ilgili mükemmel bir bilgi birçoklarıyla ilgili yüzeysel olan birinden çok daha değerlidir.
There are a great number of schools in this city.
 - Bu şehirde çok sayıda okul vardır.
A great number of students battled for freedom of speech.
 - Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.
There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street.
 - Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.
Tom loved his mother dearly.
 - Tom annesini çok sevdi.
This medicine tastes horrible.
 - Bu ilaç çok kötü tadıyor.
Their performance that year was horrible.
 - Bu yılki performansları çok berbattı.
You speak tremendously fast.
 - Çok hızlı konuşuyorsun.
It hurts tremendously here.
 - Burası çok fazla ağrıyor.
The price of this camera is very high.
 - Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.
It's high time you had a haircut.
 - Saç tıraşı olmanın zamanı çoktan geldi.
You seem to be extremely lazy.
 - Çok tembel görünüyorsun.
Tom is extremely sophisticated.
 - Ton son derece çok bilmiş.
Tom claimed that his father had raped him on multiple occasions.
 - Tom babasının birden çok kez ona tecavüz ettiğini iddia etti.
Tom has multiple talents.
 - Tom'un birden çok yeteneği vardır.
Mary adores her baby's cute, round face.
 - Mary bebeğinin sevimli, yuvarlak yüzünü çok seviyor.
Their garden is full of very beautiful flowers all the year round.
 - Onların bahçesi tüm yıl boyunca çok güzel çiçeklerle dolu.
It began to rain in earnest.
 - Çok yağmur yağmaya başladı.
I hope the bus will come before long.
 - Umarım otobüs çok geçmeden gelir.
Well, the night is quite long, isn't it?
 - Güzel, gece çok uzun, değil mi?
Jon is far more attractive than Tom.
 - Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.
To take something too far.
 - Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Tom is a versatile kid.
 - Tom çok yönlü bir çocuk.
Potatoes are very versatile.
 - Patatesler çok yönlüdür.
Sunday's match will be crucial.
 - Pazar günkü maç çok önemli olacak.
The timing will be crucial.
 - Zamanlama çok önemli olacak.
It is dangerous to drink too much.
 - Çok fazla içmek tehlikelidir.
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
 - Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
Your help is vital to the success of our plan.
 - Senin yardımın planımızın başarısı için çok önemlidir.
She's vital to the mission.
 - O görev için çok önemlidir.
I think that was very funny.
 - Sanırım o çok komikti.
Her hat looked very funny.
 - Onun şapkası çok komik görünüyordu.
We didn't talk very much.
 - Biz pek çok konuşmadık.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
 - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Where was I when I needed myself most?
 - Kendime en çok ihtiyacım olduğunda neredeydim?
I understand it more or less.
 - Bunu az çok anlıyorum.
He understands her problems more or less.
 - Onun sorunlarını az çok anlıyor.
We drink too little water.
 - Biz çok az su içiyoruz.
We think too much and feel too little.
 - Çok fazla düşünüyoruz ve çok az hissediyoruz.
What Tom said was outrageous.
 - Tom'un söylediği çok çirkindi.
It's freezing in here.
 - Burada hava çok soğuk.
It's freezing out here.
 - Burada dışarısı çok soğuk.
Tom sounded slightly jealous.
 - Tom çok az kıskanç görünüyordu.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
 - Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
The ship from New York will arrive before long.
 - New York'tan gelen gemi çok geçmeden gelecek.
He came to repent before long.
 - O, çok geçmeden tövbe etti.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
 - O seninle konuşmayı reddedebilir çünkü o çok kötü bir ruh hali içinde.
Tom has a very bad reputation around town.
 - Tom şehrin civarında çok kötü bir üne sahiptir.
Is it really so terrible?
 - O gerçekten çok kötü mü?
She looked terrible at that time.
 - O zaman çok kötü görünüyordu.
Tom is a well-rounded person.
 - Tom çok yönlü bir kişi.
Tom is a well-rounded individual.
 - Tom çok yönlü bir birey.
Why are you so skinny?
 - Neden bu kadar çok zayıfsın?
It is never too late to learn.
 - Öğrenmek için asla çok geç değildir.
It is too late to repent.
 - Tövbe etmek için çok geç.
Aren't they adorable?
 - Onlar çok güzel değil mi?
Tom and Mary's kids looked adorable.
 - Tom ve Mary'nin çocukları çok güzel görünüyorlardı.
Do you think that brown hair is very beautiful?
 - Kahverengi saçın çok güzel olduğunu düşünüyor musun?
Seen from the sky, the island was very beautiful.
 - Gökyüzünden görüldüğünde,ada çok güzeldi.
This smells very, very good.
 - Bu çok, çok güzel kokuyor.
It didn't taste very good.
 - Tadı çok güzel değildi.
This website is so cool.
 - Bu web sitesi çok güzel.
It would be so cool if I could speak ten languages!
 - On dil konuşabilsem, çok güzel olur!
This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead.
 - Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.
Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak.
 - Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.
This is a fascinating article.
 - Bu çok ilginç bir makale.
It would be unfair if we treated him so badly.
 - Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
Telling lies is a very bad habit.
 - Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.
Some people are evil.
 - Bazı insanlar çok kötüdür.
There is much evil in the world.
 - Dünyada çok kötülük var.
The road is in a deplorable state.
 - Yol çok kötü durumda.
The weather was miserable yesterday.
 - Hava dün çok kötüydü.
The experiment resulted in a miserable failure.
 - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
Moncalvo is the smallest Italian city.
 - Moncalvo çok küçük bir İtalyan şehridir.
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
 - Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
The price of this camera is very high.
 - Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.
I have to admit it's very tempting.
 - Onun çok çekici olduğunu kabul etmeliyim.
It's a very big deal.
 - Bu çok önemli bir konu.
I thought this wasn't a big deal.
 - Bunun çok önemli olmadığını düşündüm.
Tom gave me a dozen cookies in a plastic bag.
 - Tom bana plastik bir torba içinde çok sayıda kurabiye verdi.
I have a dozen reports to read.
 - Okuyacak çok sayıda raporum var.
çok değil ama olmasını istiyorum.
New York'un caddeleri çok geniş.
 - New York'un caddeleri çok geniştir.
New York'un caddeleri çok geniştir.
 - New York'un caddeleri çok geniş.