çıkarsız

listen to the pronunciation of çıkarsız
Türkçe - İngilizce
unsparing
{a} not parsimonious, lavish, profuse
Not sparing; not parsimonious; liberal; profuse
Without sparing
{s} pitiless, cruel; generous, not stingy
not forbearing; ruthless; "an unsparing critic
very generous; "distributed gifts with a lavish hand"; "the critics were lavish in their praise"; "a munificent gift"; "his father gave him a half-dollar and his mother a quarter and he thought them munificent"; "prodigal praise"; "unsparing generosity"; "his unstinted devotion"; "called for unstinting aid to Britain"
Not merciful or forgiving
not forbearing; ruthless; "an unsparing critic"
çıkar
profit

Fadil murdered Layla for profit. - Fadıl çıkar için Leyla'yı öldürdü.

The business owner wants to maximize profit. - İşletme sahibi kârı maksimuma çıkarmak istiyor.

çıkar
{i} expedience
çıkar
(Hukuk) interest

He doesn't understand that his actions work against his own interests. - O, onun eylemlerinin kendi çıkarlarına karşı çalıştığını anlamıyor.

They had been working together for common interests. - Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.

çıkar
benefit
çıkar
self-interest, self-seeking; benefit, advantage, profit, interest
çıkar
deduct
çıkar
gain
çıkar
(Bilgisayar) eject

Press the small button to eject the CD from the computer. - CDyi bilgisayardan çıkartmak için küçük düğmeye basın

That's the eject button. Don't touch it. - O, çıkartma düğmesi. Ona dokunma.

çıkar
(Bilgisayar) kick

You'll get a kick out of it. - Bunun keyfini çıkaracaksın.

He gets a kick out of reckless driving. - O dikkatsiz araç kullanmanın keyfini çıkarır.

çıkar
convenience
çıkar
(Bilgisayar) deselect
çıkar
vested interest
çıkar
(Ticaret) boor
çıkar
(Bilgisayar) delete font
çıkar
(Ticaret) remedy
çıkar
(Bilgisayar) undock
çıkar
good

You have done a good job. I'll take my hat off to you. - İyi bir iş başardın. Senin için şapkamı çıkarmak istiyorum.

Tom did a pretty good job of selecting music for the dance. - Tom, dans için müzik seçimi konusunda iyi bir iş çıkardı.

çıkar
(Bilgisayar) discard
çıkar
(Bilgisayar) exclude

He was excluded from the club. - O, kulüpten çıkarıldı.

They decided to exclude him from their circle. - Onlar onu gruplarından çıkarmaya karar verdi.

çıkar
advantage

But I had another advantage in it. - Ama ondan başka bir çıkarım vardı.

çıkar
remove

Soap helps remove the dirt. - Sabun kiri çıkarmaya yardım eder.

Stow away carefully the clothes you removed. - Çıkardığın giysileri dikkatlice yerine koy.

çıkar
unmount
çıkar
{f} mining
çıkar
oust
çıkar
stick out

Open your mouth and stick out your tongue. - Ağzını aç, dilini çıkar.

Stick out your tongue and say aah. - Dilini dışarı çıkar ve aah de.

çıkar
{f} subtracting
çıkar
put out

Put out your tongue, please. - Dilinizi çıkarın, lütfen.

Tom put out his hand and stopped Mary. - Tom elini çıkardı ve Mary'yi durdurdu.

çıkar
{f} mine

More than one million tons of coal are mined each day in Australia. - Avustralya'da her gün bir milyon tonun üzerinde kömür çıkarılıyor.

They mined iron in this town for 350 years. - Onlar bu kasabada 350 yıldır demir çıkardılar.

çıkar
{f} extracting
çıkar
doff
çıkar
ablate
çıkar
stake
çıkar
{f} deducted
çıkar
{f} mined

They mined iron in this town for 350 years. - Onlar bu kasabada 350 yıldır demir çıkardılar.

I think we have mined all the gold in this area. - Sanırım bu bölgedeki bütün altınları kazıp çıkardık.

çıkar
given off
çıkar
behoof
çıkar
subtract

To find degrees in centigrade, subtract 32 from the Fahrenheit temperature, then multiply by 5/9. - Santigrat dereceyi bulmak için, fahrenhayt ısıdan 32 çıkar, sonra 5/9 ile çarp.

Subtract three from eight and you get five. - Sekizden üç çıkarsa beş kalır.

çıkar
{f} omitting

We'll sing that song, omitting the last two verses. - Son iki mısrayı çıkararak, o şarkıyı söyleyeceğiz.

çıkar
gave off
çıkar
give off

Plants give off oxygen as they make food. - Bitkiler yemek yaparken oksijen çıkarır.

çıkar
excrete
çıkar
dismiss

She dismissed a gardener. - O bir bahçıvanı işten çıkardı.

Tom dismissed what Mary was saying. - Tom Mary'nin söylediğini açığa çıkardı.

çıkar
number one

Think of number one and do what is best for yourself! - Kendi çıkarını düşün ve senin için en iyi olanı yap!

çıkar
ejects
çıkar
cometh
çıkar
capital
çıkar
self

Nike has just released a pair of self-lacing shoes. - Nike az önce kendi kendine yapışan ayakkabıları çıkardı.

Strive only for self-interest and nothing else. - Sadece kendi çıkarlarınız için çaba gösterin ve başka hiçbir şey yapmayın.

çıkar
grist to the mill
çıkar
expediency
çıkar
dislodge
çıkar
unpeg
çıkar
vest

Tom took off his jacket, put on a bullet-proof vest, and then put his jacket back on. - Tom ceketini çıkardı, kurşun geçirmez yelek giydi ve sonra ceketini geri giydi.

Tom took off his bullet-proof vest. - Tom, kurşun geçirmez yeleğini çıkardı.

çıkar
dismast
çıkar
infer

What are you inferring? - Sen ne sonuç çıkarıyordun?

What do you infer from her strange behavior? - Onun garip davranışlarından ne çıkarıyorsun?

çıkar
{f} extract

He has extracted a great many examples from the grammar book. - O, dil bilgisi kitabından pek çok örnek çıkardı.

Today we heard a story about biogas extraction. - Bugün biyogaz çıkarma hakkında bir hikaye duyduk.

çıkar
deduce

Sherlock Holmes could deduce much out of the smallest details. - Sherlock Holmes en küçük detaylardan çok fazla çıkarım yapabilirdi.

çıkar
unpin
çıkar
unsheathe

Tom unsheathed his sword. - Tom kılıcını kınından çıkarmış.

çıkar
putout
çıkar
educe
çıkar
evict

He's in danger of being evicted. - O, evden çıkartılma tehlikesiyle karşıya karşıya bulunuyor.

çıkar
stickout
Türkçe - Türkçe

çıkarsız teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

çıkar
Dolaylı bir biçimde elde edilen kazanç, menfaat: "Kimse siyasi ve kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz."- Anayasa
çıkar
Dolaylı bir biçimde elde edilen kazanç, menfaat