The loneliness is a disease that makes me not happy anymore.
- Yalnızlık artık beni mutlu etmeyen bir hastalık.
What's the best cure for loneliness?
- Yalnızlık için en iyi tedavi nedir?
Solitude is the school of wisdom.
- Yalnızlık bilgeliğin okuludur.
We shouldn't confuse solitude with isolation. They are two separate things.
- Yalnızlık ile izole edilmeyi birbirine karıştırmamak gerek. Bunlar iki farklı şey.
We shouldn't confuse solitude with isolation. They are two separate things.
- Yalnızlık ile izole edilmeyi birbirine karıştırmamak gerek. Bunlar iki farklı şey.
She always comforted herself with music when she was lonely.
- O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.
She lived a lonely life.
- Yalnız bir hayat yaşadı.
Lonesome George passed away.
- Yalnız George vefat etti.
The Galapagos Islands giant tortoise known as Lonesome George is dead.
- Yalnız George olarak bilinen Galapagos Adalarının dev kaplumbağası öldü.
She likes walking alone.
- O yalnız yürümeyi sever.
He lived alone in the forest.
- Ormanda yalnız başına yaşadı.
One cannot live solely on air and love.
- Biri yalnızca hava ve sevgiyle yaşayamaz.
Empirical data is based solely on observation.
- Ampirik veriler yalnızca gözleme dayanır.
Did you do your homework? The meeting is only two days away.
- Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra.
I only study in the library.
- Yalnızca kütüphanede çalışırım.
She likes to go for solitary walks.
- O, yalnız başına yürüyüşe çıkmayı sever.
She led a solitary life.
- O yalnız bir hayat sürdü.
At the moment only a child can save my marriage.
- Şu anda evliliğimi yalnızca bir çocuk kurtarabilir.
This city is cold and lonely without you.
- Bu şehir sen olmadan soğuk ve yalnız.
She lived a lonely life.
- Yalnız bir hayat yaşadı.
Optimism is merely a lack of information.
- İyimserlik yalnızca bir bilgi eksikliğidir.
All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages.
- Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.
That's why you're still single.
- Bu yüzden hala yalnızsın.
He remained single till the end of his day.
- O gününün sonuna kadar yalnız kaldı.
Optimism is merely a lack of information.
- İyimserlik yalnızca bir bilgi eksikliğidir.
All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages.
- Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.
It was nothing but coincidence.
- Bu yalnızca tesadüftü.
Do you swear to tell the truth and nothing but the truth?
- Gerçeği ama yalnızca gerçeği söyleyeceğinize yemin eder misiniz?
In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric.
- Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.
I've decided to contribute Spanish sentences purely all this month.
- Bu ay boyunca yalnızca İspanyolca cümle eklemeye karar verdim.
They need to be able to irrigate without relying solely on rain.
- Onların yalnızca yağmura bağımlı olmaksızın toprağı sulayabilmeye ihtiyaçları var.
One cannot live solely on air and love.
- Biri yalnızca hava ve sevgiyle yaşayamaz.
In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric.
- Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.
I've decided to contribute Spanish sentences purely all this month.
- Bu ay boyunca yalnızca İspanyolca cümle eklemeye karar verdim.
I felt very isolated.
- Çok yalnız hissettim.
Tom felt very isolated.
- Tom çok yalnız hissetti.
You shouldn't go out after dark by yourself.
- Hava karardıktan sonra yalnız başına dışarı çıkmamalısın.
Are you going on holiday by yourself? No, my problems are coming with me.
- Tatile yalnız başına mı gidiyorsun? Hayır, problemlerim benimle birlikte geliyorlar.
I just got here this morning.
- Bu sabah buraya yalnızca ben geldim.
This just has to be his umbrella.
- Bu yalnızca onun şemsiyesi olmalı.
Nancy set out on a solo journey.
- Nancy yalnız bir yolculuğa çıktı.
Now that my only colleague has retired, I'm flying solo.
- Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.
Tom was angry at Mary for leaving their children unattended.
- Tom çocuklarını yalnız bıraktığı için Mary'ye kızgındı.
Tom hated the idea of leaving Mary alone, but he had to go to work.
- Tom Mary'yi yalnız bırakma fikrinden nefret etti fakat işe gitmek zorundaydı.
If I heard a noise in the kitchen but was home alone, I would go to see what happened.
- Mutfakta bir gürültü duysam fakat evde yalnız olsam, ne olduğunu görmek için giderim.