Tom talihsiz bir kaza ile karşılaştı.
- Tom met with an unfortunate accident.
Pasaportunu kaybetmesi talihsizlikti.
- It was unfortunate that he lost his passport.
Tom talihsiz bir kaza ile karşılaştı.
- Tom met with an unfortunate accident.
Ben o talihsiz olaydan sonra burada tekrar bulunmadım.
- I haven't been back here since that unfortunate incident.
Ben bunu şanssız buluyorum.
- I do find that unfortunate.
Şu şanssız insanlara acıdı.
- She sympathized with those unfortunate people.
Maalesef kötü haberlerim var.
- Unfortunately, I have bad news.
Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.
- Unfortunately, Brian met with bad weather.
Hayır, ne yazık ki; aksine.
- No, unfortunately; on the contrary.
Tom Mary'nin partisine katılmayı isterdi. Maalesef, yapmak zorunda olduğu başka şeyler vardı.
- Tom would have liked to attend Mary's party. Unfortunately, he had other things he had to do.
Maalesef bugün yağmur yağıyor.
- Unfortunately, it's raining today.
Ne yazık ki sınava çalışmak için zamanım yoktu, bu yüzden başarısız oldum.
- Unfortunately, I didn't have time to study for the exam, so I failed it.
O başarısız olsaydı şanssız olurdu.
- It would be unfortunate if he were to fail.
Maalesef bilgi doğru.
- Unfortunately, the information is accurate.
Maalesef, Tom bize yardım etmeyi reddetti.
- Unfortunately, Tom refused to help us.
Ne yazık ki yanında sadece beş dolar vardı.
- Unfortunately she only had five dollars with her.
Ne yazık ki, gıda malzemeleri, kış sonundan önce bitti.
- Unfortunately, the food supplies gave out before the end of winter.
... and he asks what motivated you to join one goal what's been unfortunate ...
... Okay. That's pretty unfortunate. Maybe eyes a little smaller? ...