true-to-life

listen to the pronunciation of true-to-life
İngilizce - Türkçe

true-to-life teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

living
{s} canlı

Ben hiçbir canlıyı küçümsemiyorum. Tabii ki ben Allah değilim. Ben de kulum; hatalarım olmuştur, yalanlamıyorum. - I don't look down upon any living being. Needless to say, I'm no God. I'm a human being myself; I may have made mistakes, I do admit.

O, büyük babanın canlı görüntüsüdür. - It's the living image of your grandfather.

living
living wage geçindirebilecek maaş
living
yaşayarak

Tom yıllarını Boston sokaklarda yaşayarak geçirdi. - Tom spent years living on the streets of Boston.

Yaşamımın geri kalanını Tom'la yaşayarak harcayamam. - I can't spend the rest of my life living with Tom.

living
dirimli
living
(Ticaret) maişet
living
yaşayan

Yaşayanların sayısı ölülerinkinden daha azdı. - The number of the living was smaller than that of the dead.

Yaşayan hiçbir şey havasız yaşayamazdı. - No living thing could live without air.

living
geçinme

O kamptaki mülteciler bir aydır kıt kanaat geçinmektedirler. - The refugees in that camp have been living from hand to mouth for a month.

Tom'un geçinmek için ne yaptığını biliyor musun? - Do you know what Tom does for a living?

living
sağ

Tom geçimini neyle sağlar? - What does Tom do for a living?

Bir satıcı olarak geçimini sağlıyor. - He makes a living as a salesman.

living
{s} yaşayanlara özgü
true to life
gerçek hayatta olduğu gibi
living
tıpkı
living
{i} hayat

Ben bu tür bir hayatı yaşamaktan usandım. - I'm tired of living this kind of life.

Tom hayatı yaşamaya değmezmiş gibi düşünüyor. - Tom started to feel like his life wasn't worth living.

living
kuvvetli
living
{i} yaşam

Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi. - I think that our living together has influenced your habits.

Sizinle yaşamayı seviyorum. - I love living with you.

living
{i} geçim yolu
living
{i} geçim

Tom geçimini sağlamak için bir kamyon sürmektedir. - Tom drives a truck for a living.

Bir satıcı olarak geçimini sağlıyor. - He makes a living as a salesman.

living
{i} yaşam tarzı

Sizinle yaşamamın yaşam tarzınızı etkilediğini düşünüyorum. - I think my living with you has influenced your way of living.

Ben laik bir yaşam tarzı yaşıyorum. - I'm living a secular lifestyle.

living
{s} güncel
living
canlandırıcı
true to life
yaşanmış
true to life
gerçek hayattaki gibi
İngilizce - İngilizce
representing things or actions or conditions as they actually are; "the novel about ghetto life was true to life"; "true-to-life duck decoys"
Of a model: Having the same dimensions as the original
living
loyal to life, genuine
representing things or actions or conditions as they actually are; "the novel about ghetto life was true to life"; "true-to-life duck decoys"