Tom sonunda bulmacayı çözdü.
 - Tom finally solved the puzzle.
Hiç kimse bulmacayı çözemedi.
 - No one could solve the puzzle.
O, bilmeceyi kolaylıkla çözdü.
 - She solved the puzzle with ease.
Tom bilmeceyi nasıl çözeceğini Mary'ye açıklamaya çalıştı.
 - Tom tried to explain to Mary how to solve the puzzle.
Onun nasıl kaçtığı hâlâ bizi şaşırtıyor.
 - How he escaped still puzzles us.
Bizi şaşırtan şey onun toplantıya katılmayacağını söylemesiydi.
 - What puzzled us was that he said he would not attend the meeting.
Yapbozun bu kısmını bitiremiyorum.
 - I can't finish this part of the puzzle.
Çözülecek bir yapbozum var.
 - I have a puzzle to solve.
Fadıl Sadık'ın öldürülmesi araştırmacıları hayrete düşürdü.
 - The murder of Fadil Sadiq puzzled the investigators.
Beni en çok hayrete düşüren şey Mary'yi görmeye gitmek için Tom'un bile neden rahatsız olduğudur.
 - What puzzles me most is why Tom even bothered to go see Mary.
... A JIGSAW PUZZLE. ( laughing ) ...
... - JIGSAW PUZZLE? - UH-HUH. ...