yaşlanma

listen to the pronunciation of yaşlanma
Турецкий язык - Английский Язык
aging

Japan is trying to cope with the aging of its population. - Japonya nüfusunun yaşlanmasına karşı koymaya çalışıyor.

Aging doesn't cost anything. - Yaşlanma hiçbir şeye mal olmaz.

ageing

The pharmaceutical company is looking for the Elixir of Life to stop the ageing process. - İlaç firması yaşlanma sürecini durdurmak için hayat iksirini arıyor.

Ageing isn't good, but the alternative is no better. - Yaşlanmak iyi değildir ama alternatifi daha iyi değildir.

anointment
growth
(Tıp) aging effect
yaş
age

His niece is attractive and mature for her age. - Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.

He has a son of your age. - Senin yaşında bir oğlu var.

yaş
wet

I used to wet the bed when I was small, but I grew out of it by the time I was seven. - Küçükken yatağımı ıslatırdım fakat yedi yaşına gelmeden önce vazgeçtim.

Tom's eyes were wet with tears. - Tom'un gözleri göz yaşları yüzünden ıslaktı.

yaşlanma nedeniyle miyopluk
presbyopia
yaşlanma sertleşmesi
age-hardening
yaşlanma sonucu çökme
senile decay
yapay yaşlanma
artificial ageing
yaş
humid
yaş
dank
yaş
sappy
yaş
year; winter
yaş
{i} year

Sam is two years younger than Tom. - Sam Tom'dan iki yaş küçük.

When Justin Bieber started his music career, he was fourteen years old. - Justin Bieber müzik kariyerine başladığında on dört yaşındaydı.

yaşlanmak
grow old

I like people who are not afraid to grow old. - Yaşlanmaktan korkmayan insanları seviyorum.

I want to grow old with you. - Seninle yaşlanmak istiyorum.

erken yaşlanma
(Tıp) photoaging
erken yaşlanma
(Pisikoloji, Ruhbilim) progeria
suni yaşlanma
(Mekanik) artificial aging
yaş
fresh

Such fishes as carp and trout live in fresh water. - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.

That fish lives in fresh water. - O balık tatlı suda yaşar.

yaş
(Gıda) moisture
yaş
vintage
yaşlanmak
get on
yaşlanmak
got old
yaşlanmak
aging
yaşlanmak
got older
yaşlanmak
grown old
yaş
new

Older people are often afraid of trying new things. - Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.

John lives in New York. - John New York'ta yaşar.

yaş
young

She is five years younger than me. - O, benden beş yaş küçük.

John is not as old as Bill; he is much younger. - John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.

Yaşlanmak
get older
yaş
in age
birincil yaşlanma
(Pisikoloji, Ruhbilim) primary aging
doğal yaşlanma
natural ag(e)ing
ikincil yaşlanma
(Pisikoloji, Ruhbilim) secondary aging
ilerleyen yaşlanma
progressive aging
kesintili yaşlanma
interrupted aging
yaş
damp; moist
yaş
slang bad, rough, tough
yaş
slang alcohol, liquor, booze
yaş
tears (in a person's eyes): bir damla yaş a tear
yaş
fresh (fruit) (as opposed to dried)
yaş
tear

Tears came to my eyes. - Gözlerimden yaşlar geldi.

My mother looked at me with tears in her eyes. - Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.

yaş
clammy
yaş
time of life

The best time of life is when we are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.

The best time of life is when you are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.

yaş
unseasoned
yaşlanmak
to grow old, age
yaşlanmak
get old
yaşlanmak
be getting on in years
yaşlanmak
fatten
yaşlanmak
age

You can't run away from age. - Yaşlanmaktan kaçamazsın.

Ageing isn't good, but the alternative is no better. - Yaşlanmak iyi değildir ama alternatifi daha iyi değildir.

yaşlanmak
to tear
yaşlanmak
{k} get along in/on in/up
yerinde yaşlanma
(Pisikoloji, Ruhbilim) aging in place
Турецкий язык - Турецкий язык
Yaşlanmak işi
Yaş
(Osmanlı Dönemi) ÇAĞ
Yaş
meres
Yaşlanmak
ihtiyar olmak
Yaşlanmak
eskimek
Yaşlanmak
kartav
Yaşlanmak
farımak
yaş
Kendi suyunu, canlılığını yitirmemiş, kurumamış, kurutulmamış, taze
yaş
Nemli, ıslak
yaş
Kızımızı yetiştirdik bu yaşa getirdik."- M. Yesarî
yaş
Kötü, korkulu, zor
yaş
Ağlandığında gözlerden akan berrak sıvı, göz yaşı: "Ne olsa, önü sonu göz yaşı idi."- R. H. Karay
yaş
Doğuştan beri geçen ve yıl birimi ile ölçülen zaman, sin
yaş
Doğuştan beri geçen ve yıl birimi ile ölçülen zaman, sin (II): "Yaş otuz beş, yolun yarısı eder."- C. S. Tarancı
yaş
Bir kurum, bir kuruluş, düzen vb.nin kurulduğundan bu yana geçen zaman
yaş
Ağlandığında gözlerden akan berrak sıvı, göz yaşı
yaş
Bir gök cisminin oluşmaya başladığı günden bu güne kadar geçirdiği zaman süresi
yaş
Bir gök cisminin oluşmaya başladığı günden bugüne kadar geçirdiği zaman süresi
yaş
Hayatın çeşitli evrelerinden her biri, çağ
yaş
Nemli, ıslak: "Yaş ağaca balta vuran el onmaz."- Atasözü
yaş
Hayatın çeşitli evrelerinden her biri, çağ: "Genç yaşında
yaş
Bir kurum, bir kuruluş, düzen vb. nin kurulduğundan bu yana geçen zaman
yaşlanmak
Yaşı ilerlemek, ihtiyarlığa yaklaşmak
yaşlanmak
Yaşı ilerlemek, ihtiyarlığa yaklaşmak: "Allahın takdiri bilinmez, ama ben seni hayli yaşlanmış görüyorum."- T. Buğra
yaşlanma
Избранное