yaşayan

listen to the pronunciation of yaşayan
Турецкий язык - Английский Язык
{s} vital
living

The number of the living was smaller than that of the dead. - Yaşayanların sayısı ölülerinkinden daha azdı.

I have a friend living in London. - Londra'da yaşayan bir arkadaşım var.

in the flesh
animate
live

Who lives without folly is not so wise as he thinks. - Çılgınlık yapmadan yaşayan insan düşündüğü kadar akıllı değildir.

Mike has a friend who lives in Chicago. - Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.

alive

The German newspaper Die Welt has called Canada's Prime Minister, Justin Trudeau, the sexiest politician alive. - Alman Die Welt gazetesi, Kanada Başbakanı Justin Trudeau'yu yaşayan en seksi politikacı olarak nitelendirdi.

Elephants are the largest land animals alive today. - Filler bugün yaşayan en büyük kara hayvanlarıdır.

lived

Tom bought a bunch of inexpensive cameras to give to children who lived in his neighborhood. - Tom onun mahallesinde yaşayan çocuklara vermek için bir sürü ucuz kameralar aldı.

When Tom was a kid, he became obsessed with the girl who lived across the street from him. - Tom çocukken, onun karşısındaki caddede yaşayan kıza saplantılı oldu.

quick
going
living on
inhabiting
living in

People living in this area are dying because of the lack of water. - Bu alanda yaşayan insanlar su yokluğu nedeniyle ölüyor.

The new road will benefit the people living in the hills. - Yeni yolun tepede yaşayan insanlara faydası olacaktır.

yaşayan ölü
zombie
yalnız yaşayan
solitary

Aardvarks are solitary animals. - Yerdomuzları yalnız yaşayan hayvanlardır.

yabancı ülkede yaşayan
expatriate
yabancı ülkede yaşayan kimse
expatriate
yalnız yaşayan kimse
loner
yalnız yaşayan kimse
hermit
yalnız yaşayan kız
bachelor girl
bir yıl yaşayan bitki
annual
suda yaşayan
aquatic
ağaçta yaşayan
arboreal
toplumdan uzak yaşayan kimse
recluse
yaşa
{f} live

Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II. - Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.

Mike has a friend who lives in Chicago. - Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.

yaşa
{f} living

She is used to living alone. - Yalnız yaşamaya alışkın.

I think that our living together has influenced your habits. - Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.

fas'ta yaşayan berberi kabilesi
barber tribe living in Morocco
madagaskar'da yaşayan ötücü bir kuş
passerine birds living in madagascar
sakin, kendi hâlinde yaşayan
residents, who live in their own state of
suda yaşayan hayvanlar
aquatic animals
amerika'da yaşayan latin kökenli kimse
Latino
banliyöde yaşayan kimse
commuter
bekâr ve tek başına yaşayan kız
bach girl
bireysel yaşayan bir mercan
(Jeoloji) calceolid
bohem hayat yaşayan
bohemian
bohem hayat yaşayan kimse
Bohemian
bohem hayat yaşayan yazar
garreteer
dağ göllerinde yaşayan bir tür alabalık
char
evli olmadan birlikte yaşayan
(Argo) shacked
gölde sırıklar üzerindeki evde yaşayan kimse
lake dweller
gölde yaşayan
lacustrine
hayal dünyasında yaşayan kimse
escapist
hızlı yaşayan kimse
swinger
iki yıl yaşayan bitki
biennial
karada ve denizde yaşayan
amphibious
kocasından ayrı yaşayan kadın
grass widow
komünde yaşayan kimse
Communard
kısmen suda yaşayan
(Hayvan Bilim, Zooloji) semiaquatic
londra'nın doğusunda yaşayan kimse
East Ender
manastırda yaşayan
monastic
manastırda yaşayan tarikat üyesi
cenobite
nehirde yaşayan
fluvial
oksijen kullanarak yaşayan
(Askeri) aerobic
ormanda yaşayan
woodland
ormanda yaşayan kimse
woodsman
ormanda yaşayan kimse
woodman
ren nehri'nin batısında yaşayan alman
Rhinelander
sebzelerde yaşayan
vegetarian
suda yaşayan bir tür omurgasız hayvan
polyzoon
suda yaşayan hayvan veya bitki
aquatic
suya asılı yaşayan mikroskobik deniz canlıları
plankton
sömürgede yaşayan kimse
colonist
sınırda yaşayan kimse
frontiersman
tatlısuda yaşayan
freshwater
tavanarasında yaşayan kimse
garreteer
toplu halde yaşayan
gregarious
toplu halde yaşayan
social
topluma uymadan yaşayan
Bohemian
uzaklarda yaşayan
far-flung
yaşa
huzza
yaşa
Hurray!, Hooray!
yaşa
cheers
yaşa
long live

Long live the Soviet Union! - Çok yaşa Sovyetler Birliği!

Long live the Tatoeba Project! - Çok yaşa Tatoeba Projesi!

yaşa
viva
yaşa
whoopee
yaşa
hurray

Hurray! I have found it! - Yaşasın! Ben onu buldum!

yaşa
hooray
yaşa
hurrah
yaşa
know

They don't know what difficulties Tom went through in his youth. - Onlar, Tom'un gençliğinde hangi zorlukları yaşadığını bilmiyorlar.

Tom knows a man who lives in Boston. - Tom Bostonda yaşayan bir adam tanıyor.

yaşa
inhabit

The region has never been inhabited by people. - Bölgede insanlar hiç yaşamadı.

Animals inhabit the forest. - Hayvanlar ormanda yaşar.

yaşa
subsist
yaşayanlar
the living
yerkürede yaşayan kimse
tellurian
yerli kadınla yaşayan beyaz adam
combo
ırmak kenarında yaşayan
riverain
şehir dışındaki lüks sitede yaşayan kimse
exurbanite
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение yaşayan в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Yaşa
yaşasın
yaşa
Hoşnutluk, sevinç gibi duyguları anlatmak için söylenir
yaşa
Hoşnutluk, sevinç gibi duyguları anlatmak için söylenir: "Ey vatan, ey mübarek vatan, bin yaşa."- T. Fikret
yaşayan
Избранное