Nobody lives in this house.
- Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
Mike has a friend who lives in Chicago.
- Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.
No living thing could live without air.
- Yaşayan hiçbir şey havasız yaşayamazdı.
Mike has a friend who lives in Chicago.
- Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.
When Tom was a kid, he became obsessed with the girl who lived across the street from him.
- Tom çocukken, onun karşısındaki caddede yaşayan kıza saplantılı oldu.
Tom bought a bunch of inexpensive cameras to give to children who lived in his neighborhood.
- Tom onun mahallesinde yaşayan çocuklara vermek için bir sürü ucuz kameralar aldı.
I like living with you.
- Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.
I love living with you.
- Sizinle yaşamayı seviyorum.
I have a friend living in London.
- Londra'da yaşayan bir arkadaşım var.
No living thing could live without air.
- Yaşayan hiçbir şey havasız yaşayamazdı.
I have a friend living in London.
- Londra'da yaşayan bir arkadaşım var.
The new road will benefit the people living in the hills.
- Yeni yolun tepede yaşayan insanlara faydası olacaktır.
Long live the brotherhood of all peoples.
- Yaşasın tüm halkların kardeşliği.
Long live the Soviet Union!
- Çok yaşa Sovyetler Birliği!
Hurray! I have found it!
- Yaşasın! Ben onu buldum!
We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
Tom knows a man who lives in Boston.
- Tom Bostonda yaşayan bir adam tanıyor.
In this country, most of the inhabitants are Sunni Muslims.
- Bu ülkede yaşayanların çoğu Sünni Müslümandır.
The region has never been inhabited by people.
- Bölgede insanlar hiç yaşamadı.
Carl is the tallest man alive.
- Yaşayan en uzun adam Carl'dır.
Elephants are the largest land animals alive today.
- Filler bugün yaşayan en büyük kara hayvanlarıdır.