yaşa

listen to the pronunciation of yaşa
Турецкий язык - Английский Язык
huzza
Hurray!, Hooray!
cheers
long live

Long live the Soviet Union! - Çok yaşa Sovyetler Birliği!

Long live the brotherhood of all peoples. - Yaşasın tüm halkların kardeşliği.

viva
whoopee
hurray

Hurray! I have found it! - Yaşasın! Ben onu buldum!

hooray
hurrah
{f} live

Nobody lives in this house. - Bu evde hiç kimse yaşamıyor.

Meerkats live in Africa. - Mirketler Afrika'da yaşar.

{f} living

I think that our living together has influenced your habits. - Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.

I like living with you. - Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.

know

Do you know where Miss Hudson lives? - Bayan Hudson'un nerede yaşadığını biliyor musunuz?

They don't know what difficulties Tom went through in his youth. - Onlar, Tom'un gençliğinde hangi zorlukları yaşadığını bilmiyorlar.

inhabit

In this country, most of the inhabitants are Sunni Muslims. - Bu ülkede yaşayanların çoğu Sünni Müslümandır.

Animals inhabit the forest. - Hayvanlar ormanda yaşar.

subsist
yaş
age

Wisdom does not automatically come with age. - Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.

Because of his age, my grandfather doesn't hear well. - Dedem yaşından dolayı pek iyi duyamıyor.

yaş
wet

The paint on the seat on which you are sitting is still wet. - Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.

This grass is too wet to sit on. - Bu çim üstüne oturmak için çok yaş.

yaşa dayalı ölüm
(Denizbilim) age specific mortality
yaşa göre av
(Denizbilim) catch-at-age
yaş
humid
çok yaşa
bless you!
yaş
dank
padişahım çok yaşa
Long live the sultan
yaş
sappy
yaş
year; winter
yaş
{i} year

When Justin Bieber started his music career, he was fourteen years old. - Justin Bieber müzik kariyerine başladığında on dört yaşındaydı.

I learned to play guitar when I was ten years old. - On yaşındayken gitar çalmayı öğrendim.

çok yaşa
God bless you
çok yaşa
viva
yaş
fresh

Such fishes as carp and trout live in fresh water. - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.

Fish like carp and trout live in fresh water. - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşamaktadır.

yaş
(Gıda) moisture
yaş
vintage
Yaşa!
Hear hear!
yaş
new

Older people are often afraid of trying new things. - Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.

The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language. - Ne kadar yaşlanırsan, yeni bir dili öğrenmek o kadar zor olur.

yaş
young

He is five years younger than me. - O, benden beş yaş küçük.

She is five years younger than me. - O, benden beş yaş küçük.

yaş
in age
çok yaşa
(God) bless you!
çok yaşa
(May) God bless you
akılınla bin yaşa!
You're really thinking today! (said sarcastically to the author of an idea one finds absurd)
bin yaşa
May you live a thousand years!/Long life to you!
yaş
damp; moist
yaş
slang bad, rough, tough
yaş
slang alcohol, liquor, booze
yaş
tears (in a person's eyes): bir damla yaş a tear
yaş
fresh (fruit) (as opposed to dried)
yaş
tear

This song is so moving that it brings tears to my eyes. - Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.

My mother looked at me with tears in her eyes. - Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.

yaş
clammy
yaş
time of life

The best time of life is when you are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.

The best time of life is when we are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.

yaş
unseasoned
Çok yaşa!
Bless you!; Viva!
çok yaşa!
1. Bless you!/Gesundheit! (said when someone has sneezed). 2. Bless you! (said to someone with whom one is highly pleased)
Турецкий язык - Турецкий язык