The girl bought some lip gloss at the convenience store.
- Kız marketten bir dudak parlatıcısı satın aldı.
The diamond in this ring is polished.
- Bu yüzükteki elmas parlatılır.
I polished up the floor and furniture.
- Zemini ve mobilyayı parlattım.
My brother polished the silver.
- Erkek kardeşim gümüşü parlattı.
I polished up the floor and furniture.
- Zemini ve mobilyayı parlattım.
Sami's smile brightens my day.
- Sami'nin gülümsemesi günümü parlatıyor.
Susan shined your father's shoes.
- Susan babasının ayakkabılarını parlattı.
She had her shoes shined.
- O, ayakkabılarını parlattı.
The sun shone brightly.
- Güneş parlak bir şekilde parladı.
My father polished his car till it shone.
- Babam parlayıncaya kadar arabasını cilaladı.
Susan shined her father's shoes.
- Susan babasının ayakkabılarını parlattı.
The light shines in the darkness.
- Işık karanlıkta parlar.
Her eyes sparkled like diamonds.
- Onun gözleri elmas gibi parladı.
Mary's eyes sparkled like diamonds.
- Mary'nin gözleri elmas gibi parladı.
That actress is the shining star in the company.
- O aktris şirketteki parlayan yıldızdır.
We saw the first star shining in the sky.
- Biz gökyüzünde parlayan ilk yıldızı gördük.
The logs flamed brightly.
- Kütükler parlak şekilde alev alev yandı.
Tom ve Mary Fransızca konuşuyorlardı ama John odaya girince ingilizceye döndüler.
- Tom e Mary stavano parlando francese ma quando Tom è entrato nella stanza sono tornati all'inglese.
Yarın bu vakitte ailesiyle konuşuyor olacak.
- Domani a quest'ora starà parlando con la sua famiglia.