Bütün insanlar aynı dilde gülümser.
- Alle Menschen lächeln in der gleichen Sprache.
Sadece gülümsemek ve mutlu olmak.
- Einfach lächeln und glücklich sein.
Bütün insanlar aynı dilde gülümser.
- Alle Menschen lächeln in der gleichen Sprache.
Sadece gülümsemek ve mutlu olmak.
- Einfach lächeln und glücklich sein.
Dans etmek tüm bedenle gülümsemektir!
- Tanzen ist Lächeln mit dem ganzen Körper!
Dans etmek tüm bedenle gülümsemektir!
- Tanzen ist Lächeln mit dem ganzen Körper!
Sadece gülümsemek ve mutlu olmak.
- Einfach lächeln und glücklich sein.
O, talihsizliğine gülümsemek zorunda kaldı.
- She had to smile at her misfortune.
Gülümsemekten başka çarem yoktu.
- I couldn't help but smile.
Tom Mary'ye güldüğünde o geri gülmekten kendini alamadı.
- When Tom smiled at Mary, she couldn't help but smile back.
Hakkında gülmek için ne var?
- What's there to smile about?
Tom bir tebessümle, Günaydın, dedi.
- Good morning, said Tom with a smile.
Jane'nin tebessümle sınıfana girdiğini gördüm.
- I saw Jane go into her classroom with a smile.
Tom, Mary'ye dostça bir gülücük verdi.
- Tom gave Mary a friendly smile.
Tom, Mary'ye sıcak bir gülücük verdi.
- Tom gave Mary a warm smile.
Kim'in gülümsemesi çok tatlıydı.
- Kim's smile was very sweet.
O, diş teli taktığından beri neredeyse onun gülümsemesini görmedim.
- Since she got her braces, I've hardly seen her smile.
He hid his sadness behind a smile.
- Er verbarg seinen Kummer hinter einem Lächeln.
Good morning, said Tom with a smile.
- Guten Morgen, sagte Tom mit einem Lächeln.