Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.
- I know what a lucky boy I am.
İyi bir sağlığa sahip olduğum için, kendimi şanslı sayıyorum.
- I count myself lucky in having good health.
İyi ki, biri bana giyecek bir ceket verdi.
- Luckily, someone gave me a jacket to wear.
İyi ki kimse ıslanmadı.
- Luckily nobody got wet.
Allah'tan, Tom yaralı değildi.
- Luckily, Tom wasn't injured.
Allah'tan kimse boğulmadı.
- Luckily nobody drowned.
Çok şükür hava düzeldi.
- Luckily, the weather turned out fine.
Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.
- Luckily, I was able to get the tickets yesterday.
Neyse ki, o oyunu kazandı.
- Luckily, he won the game.
Neyse ki, biz bir kaçış yolu bulduk.
- Luckily, we found an escape route.
Bereket versin ki iki şoför de emniyet kemeri takıyordu.
- Luckily, both of the drivers were wearing seat belts.
Bereket versin ki, Tom'u onu yapmamaya ikna edebildim.
- Luckily, I was able to talk Tom out of doing that.
Allahtan, birincilik ödülünü kazandı.
- Luckily, I won first prize.
Allahtan, o iyi bir koltuk buldu.
- Luckily, he found a good seat.
Şans eseri, Tom'un ödünç alabileceğim biraz parası vardı.
- Luckily, Tom had some money I could borrow.
Şans eseri o beni görmedi.
- Luckily he did not see me.