gönülsüz

listen to the pronunciation of gönülsüz
Türkçe - İngilizce
unwilling

The problem is Tom's complete unwillingness to negotiate. - Sorun, Tom'un görüşmeye tamamen gönülsüz olması.

I'm unwilling to do that. - Onu yapmaya gönülsüzüm.

reluctant

I am reluctant to help him. - Ona yardım etmek için gönülsüzüm.

The married men that Layla robbed were reluctant to report her because of the embarrassment. - Leyla'nın soyduğu evli erkekler, utanç yüzünden onu bildirmekte gönülsüzdüler.

averse
grudging
gutless
repugnant
loath
unwilling, reluctant, disinclined, loath, half-hearted, grudging, indisposed
halfhearted

Tom smiled halfheartedly. - Tom gönülsüzce gülümsedi.

unwillingly; halfheartedly
disinclined

He is disinclined towards Christianity. - O, Hristiyanlığa karşı gönülsüz.

sticky
unwilling, disinclined
humble, modest
undisposed
willy nilly
half-hearted
indisposed
gönül
heart

He put all his heart and soul into it. - O canı gönülden yaptı.

Far from eye far from heart. - Gözden ırak olan, gönülden ırak olur.

gönülsüz olmak
be unwilling to do
gönülsüz olmak
be loath
gönülsüz olmak
be sticky about doing smth
gönülsüz yapmak
under protest
gönüllü gönülsüz
halfheartedly
gönül
{i} feelings
istek dışı/gönülsüz
(Askeri) involuntary
Gönül
(isim) Heart, mind; affection, desire
gönül
heart; soul; feelings; mind; inclination, desire
gönül
soul

He put all his heart and soul into it. - O canı gönülden yaptı.

gönül
heart; mind
gönül
inclination, desire, willingness
gönül
breast
Türkçe - Türkçe
Gönlü olmayan, isteksiz: "Gönülsüz namaz göğe ağmaz."- Atasözü. İstemeyerek
Gönlü olmayan, isteksiz, istemeyerek
gönüllü gönülsüz
Yarı istekli yarı isteksiz olarak
Gönül
can
Gönül
(Osmanlı Dönemi) ÇEÇEK
Gönül
(Osmanlı Dönemi) KALB
gönül
Sevgi, istek, düşünüş, anma ve hatır gibi kalpte var sayılan duygu kaynağı
gönül
Sevgi, istek, düşünüş, anma ve hatır gibi kalpte var sayılan duygu kaynağı: "Gönüllerin birbirine kaynaştığı o günler millî bayramlarımızdan biriydi."- O. S. Orhon. İstek, arzu
gönül
İstek, arzu
gönülsüz