He was aware of being watched.
 - İzlendiğinin farkındaydı.
I was not aware of the trick.
 - Hilenin farkında değildim.
I think I am the only one awake.
 - Sanırım yalnızca ben farkındayım.
He was conscious of his mistake.
 - O, hatasının farkındaydı.
Even after I went to bed, I was conscious of the voices in the parlor.
 - Ben yatmaya gittikten sonra bile, salondaki seslerin farkındaydım.
We were alive to what was going on.
 - Biz ne olduğunun farkındaydık.
We were alive to what was going on.
 - Biz ne olup bittiğinin farkındaydık.
I was fully alive to the danger.
 - Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
We were alive to what was going on.
 - Biz ne olduğunun farkındaydık.
It will not make much difference whether you go today or tomorrow.
 - Bugün ya da yarın gitmen pek fark yaratmayacak.
The difference is this: he works harder than you.
 - Fark bu: o senden daha çok çalışıyor.
We have to be aware of that.
 - Onun farkında olmak zorundayız.
Tom is unaware of what has happened.
 - Tom ne olduğunun farkında değil.
Tom was unaware of some errors he had made when translating an important document for his boss.
 - Tom patronu için önemli bir belgeyi çevirirken, bazı hatalar yaptığının farkında değildi.
Tom, aware that he would soon have to board the train to Boston, had passionately clung to Mary on the station platform.
 - Az sonra Boston trenine binmek zorunda olacağının farkında olan Tom, peronda Meryem'e tutkuyla sarıldı.
Unwittingly he told her all that she wanted to know.
 - Farkında olmadan ona bilmek istediğinin hepsini anlattı.
Unwittingly, he told her exactly what she wanted to know.
 - Farkında olmadan ona tamda bilmek istediğini anlattı.
We have to be aware of that.
 - Onun farkında olmak zorundayız.
We have to be aware of that.
 - Onun farkında olmak zorundayız.
It is important for English learners to remember the distinction between 'fun' and 'funny'.
 - İngilizce öğrenenlerin 'eğlence ve 'eğlenceli' arasındaki farkı hatırlamaları önemlidir.
The age gap between them is rather large.
 - Aralarındaki yaş farkı oldukça fazla.
Society does not encourage relationships between people who have a large age gap.
 - Toplum büyük bir yaş farkı olan insanlar arasında ilişkiyi teşvik etmez.
Tom noticed something odd.
 - Tom tuhaf bir şey fark etti.
Tom noticed something was odd.
 - Tom bir şeyin tuhaf olduğunu fark etti.
You must view the matter from different angles.
 - Bu konuya farklı açılardan bakmalısın.
Even if it is true, it matters little.
 - Doğru olsa bile çok az fark eder.
The cancer had spread to several organs.
 - Kanser farklı organlara yayıldı.
Diversity is what gives us strength.
 - Bize güç veren şey farklılıktır.
Tom pretended not to notice.
 - Tom fark etmemiş gibi davranıyordu.
Nobody is going to notice, I suppose.
 - Sanırım kimse fark etmeyecek.
We have to be aware of that.
 - Onun farkında olmak zorundayız.
Tom is well aware of the odds.
 - Tom ihtimallerin farkındadır.
Unwittingly, he told her exactly what she wanted to know.
 - Farkında olmadan ona tamda bilmek istediğini anlattı.
Unwittingly he told her all that she wanted to know.
 - Farkında olmadan ona bilmek istediğinin hepsini anlattı.