yetenekli

listen to the pronunciation of yetenekli
Turkish - English
gifted

She is a gifted artist. - Yetenekli bir sanatçıdır.

Did you know that Tove Jansson is not only mother of the Moomin, but also a extremely gifted artist? - Tove Jansson'ın sadece Moomin'in annesi değil, aynı zamanda son derece yetenekli bir ressam olduğunu biliyor muydun?

capable

Tom is a very capable teacher. - Tom, çok yetenekli bir öğretmen.

Who do you believe is the most capable? - Kimin en yetenekli olduğunu düşünüyorsun?

talented

You must be very talented, so as I! - Sen, benim gibi çok yetenekli olmalısın.

Tom is a talented actor. - Tom yetenekli bir aktör.

skilled

Tom is skilled, isn't he? - Tom yetenekli, değil mi?

He's skilled at videogames. - O video oyunlarında yetenekli birisi.

able

An able sportsman should be brave. - Yetenekli bir sporcu cesur olmalı.

He was an extremely able man. - O oldukça yetenekli bir adamdı.

competent

I think he's competent. - Sanırım o yeteneklidir.

Tom and Mary are both very competent teachers. - Tom ve Mary her ikisi de çok yetenekli öğretmenler.

handsome

That actor is both handsome and skillful. - Bu aktör hem yakışıklı hem de yetenekli.

able, capable, competent, talented, apt (at), crack, gifted, adept (at/in) kabiliyetli
range
accomplished

Penguins are accomplished swimmers. - Penguenler yetenekli yüzücülerdir.

Tom is an accomplished swimmer. - Tom yetenekli bir yüzücüdür.

great

You have great talent. You are truly gifted. - Senin harika yeteneğin var. Sen gerçekten yeteneklisin.

good

He has a good art of talking. - O, konuşma sanatında yeteneklidir.

crack
efficient

I wasn't very efficient. - Çok yetenekli değildim.

apt

He has an aptitude for painting. - O, ressamlık için yeteneklidir.

highflier
promising
clever
practised
skilful
inclined
able, capable, competent; talented; apt
fit
intelligent

We were incredibly intelligent about some of the hazards that we faced. - Biz karşılaştığımız tehlikelerin bazıları hakkında inanılmaz yetenekliydik.

strong
skillful

The girl is skillful with her fingers. - Kız parmakları ile yeteneklidir.

Lisa is so skillful that she can even make screws and similar small objects for herself. - Lisa o kadar yeteneklidir ki kendisi için vida ve benzeri küçük nesneleri bile yapabilir.

adept
facultative
capable to
talented of
yetenek
ability

He is a man of ability. - O, bir yetenek insanı.

We admit that he is a man of ability. - Biz onun yetenekli bir adam olduğunu kabul ediyoruz.

yetenek
{i} talent

Talent for music runs in their blood. - Müzik için yetenek onların kanında akar.

You must be very talented, so as I! - Sen, benim gibi çok yetenekli olmalısın.

yetenekli çocuklar
gifted children
yetenekli (bir şeyi yapmada)
apt at
yetenekli adam
a man of talent
yetenekli bir biçimde
promisingly
yetenekli bir şekilde
talentedly
yetenekli bir şekilde
handsomely
yetenekli denizci
(Askeri) able-bodied seaman
yetenekli gençler
gifted teenagers
yetenekli işçi etkisi
(Ticaret) superior-worker effect
yetenekli kimse
talent
yetenekli kişi
talented person
yetenekli olmak
be skilled
yetenekli olmak
(deyim) have a head on one's shoulders
yetenekli olmak
be hot for
yetenekli olmak
be skilful
yetenekli olmak
be talented
yetenek
(Askeri,Teknik) skill

Lisa is so skillful that she can even make screws and similar small objects for herself. - Lisa o kadar yeteneklidir ki kendisi için vida ve benzeri küçük nesneleri bile yapabilir.

Tom is a skillful carpenter. - Tom yetenekli bir marangozdur.

yetenek
flair
yetenek
{i} competence
yetenek
accomplishment

I'm proud of Tom's accomplishments. - Tom'un yetenekleriyle gurur duyuyorum.

yetenek
resource
yetenek
capacity
yetenek
skills

Students should develop their reading skills. - Öğrenciler, okuma yeteneklerini geliştirmeliler.

I think if I talked more often with a native speaker, my English skills would improve quickly. - Sanırım bir yerli konuşur ile daha sık konuşsam, İngilizce yeteneklerim çabucak gelişir.

yetenek
{i} capability
yetenek
{i} parts
yetenek
caliber
yetenek
gift

There is no room to doubt that he is a gifted artist. - Onun yetenekli bir sanatçı olduğundan şüphe etmeye yer yok.

He has natural gifts. - Onun doğuştan yetenekleri var.

yetenek
facility
yetenek
{i} fitness
yetenek
competency
yetenek
{i} hand

He is able man, but on the other hand he asks too much of us. - O yetenekli bir adam ama diğer taraftan o bizim hakkımızda çok soru soruyor.

The amateur singer won first in the talent show hands down. - Amatör şarkıcı eller aşağı yetenek yarışmasında birincilik ödülünü almıştır.

yetenek
prerogative
yetenek
qualification
yetenek
knack
yetenek
dowery
yetenek
endowment
yetenek
quality
yetenek
dexterity
yetenek
(Ticaret) merit

You can't know his merits by his appearance. - Onun görünüşüyle yeteneklerini bilemezsin.

yetenek
acumen
yetenek
touch
yetenek
adequacy
yetenek
power
yetenek
bent
yetenek
turn
yetenek
the ability
yetenek
aptitude

I finally passed the aptitude test for higher management studies. - Ben yüksek yönetim çalışmaları için nihayet yetenek sınavını geçtim.

He has an aptitude for painting. - O, ressamlık için yeteneklidir.

Deniz seferi birliği (özel harekat yetenekli)
(Askeri) (SOC) Marine expeditionary unit (special operations capable)
akıllı ve yetenekli görünme meraklısı
clever clever
son derece yetenekli
highly qualified
yetenek
instinct

You have good instincts. - Senin güzel yeteneklerin var.

yetenek
capacity, capability, ability, aptitude, talent, power, gift, competence, acumen, flair, knack, bent kabiliyet, kapasite
yetenek
faculty
yetenek
dowry
yetenek
artistry
yetenek
calibre
yetenek
disposition
yetenek
aptness
yetenek
efficiency
yetenek
dower
yetenek
accomplishments

I'm proud of Tom's accomplishments. - Tom'un yetenekleriyle gurur duyuyorum.

yetenek
{i} vocation
yetenek
capabilities
çok yetenekli
all around
çok yetenekli
all-round
çok yetenekli
a wonder of skill
çok yetenekli
highly gifted
çok yetenekli genç
wonder boy
çok yetenekli kimse
a wonder of skill
üstün yetenekli ve zeki insanlar grubu
Pleiades
yetenekli
Favorites