Onların galibiyet serileri bittiği için art arda 10 oyun kaybettiler.
 - They have lost 10 games in a row since their winning streak ended.
Eder galibiyet golünü attı.
 - Eder scored the winning goal.
İngiliz kuvvetleri bu sırada zaferler kazanıyorlardı.
 - British forces at this time were winning victories.
Amerikalı generaller kolay bir zafer kazanabileceklerine inanıyorlardı.
 - American generals believed they could win an easy victory.
O takımın çok az, eğer varsa, kazanma şansı var.
 - That team has little, if any, chance of winning.
Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.
 - To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses.
Her kazanan sonunda başarısız olur.
 - Every win fails eventually.
Onlar bir şişe şarap açarak onun başarısını kutladılar.
 - They celebrated his success by opening a bottle of wine.
Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.
 - To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses.
Kaybeden gülümserse kazanan zaferin heyecanını kaybeder.
 - If the loser smiled the winner will lose the thrill of victory.
Kazanmak önemli olan tek şey değildir.
 - Winning isn't the only thing that matters.
Seçimi kazanmak adayın siyasi partisi için büyük bir zaferdi.
 - Winning the election was a great victory for the candidate's political party.