verimli

listen to the pronunciation of verimli
Turkish - English
fertile

Agriculture is developed in the most fertile lands of the region. - Tarım, bölgenin en verimli alanlarında gelişmiştir.

Fertile soil is indispensable for a good harvest. - Verimli toprak iyi bir mahsul için zaruridir.

fruitful

We've had very fruitful discussions. - Çok verimli görüşmeler yaptık.

Be fruitful and multiply. - Verimli olun ve çoğalın.

productive

Name-calling is never productive. - İsim takarak insanları küçümsemeye çalışmak hiç verimli değildir.

The year you spent in Germany was very productive for you. - Almanya'da geçirdiğin yıl senin için çok verimliydi.

efficient

What surprised me most when I first entered college was how few of my classmates knew how to study efficiently. - Üniversiteye ilk girdiğimde beni en çok şaşırtan şey sınıf arkadaşlarımdan çok azının verimli çalışmayı nasıl bildikleriydi.

You should study in an efficient manner. - Verimli bir şekilde çalışman gerekir.

abundant

The tree is abundant in fruit. - Ağaç meyvece verimlidir.

The tree is abundant in fruit. - Ağaç meyve bakımından verimlidir.

effective
efficiently

What surprised me most when I first entered college was how few of my classmates knew how to study efficiently. - Üniversiteye ilk girdiğimde beni en çok şaşırtan şey sınıf arkadaşlarımdan çok azının verimli çalışmayı nasıl bildikleriydi.

John runs the family business very efficiently. - John aile şirketini çok verimli bir şekilde işletiyor.

(Ticaret) profitable
teem
rank
grateful
sweet
bonanza
producing
prolific

My friends say I'm a prolific writer, but I haven't written anything for months. - Arkadaşım verimli bir yazar olduğumu söylüyor ama aylardır herhangi bir şey yazmadım.

copious
generous
loamy
procreative
pregnant
fecund
productive, fertile, rich; profitable, fruitful; prolific, productive
productive; fruitful
economical
exuberant
rich

The basin of a river usually has rich farmland. - Bir nehir havzasının genellikle verimli tarım arazileri vardır.

fat

My father wants an efficient assistant to help him. - Babam ona yardım etmesi için verimli bir asistan istiyor.

yielding
high speed
(Hukuk) productive, fruitful, productivity
procreant
lush
thrifty
fructiferous
effi
effecient
fertilized
plentiful
fructuous
verimli toprak
loam
verim
yield

We had extremely good yields this year. - Bu yıl son derece iyi verimimiz vardı.

Our land gave a high yield this year. - Toprağımız bu yıl yüksek verim verdi.

verimli biçimde
efficiently
verimli bir şekilde
productively
verimli bir şekilde
plentifully
verimli bir şekilde
efficiently

John runs the family business very efficiently. - John aile şirketini çok verimli bir şekilde işletiyor.

Tom is a good employee. He gets things done quickly and efficiently. - Tom iyi bir çalışandır. O işleri hızlı ve verimli bir şekilde yaptırır.

verimli hale gelme
fertilization
verimli olma durumu
fertility
verimli toprak
rich soil
verimli olmak
To efficiently
verimli arazi
(Tarım) fertile land
verimli arazi
(Tarım) fruitful land
verimli besleme
(Otomotiv) efficiency-booster
verimli bir biçimde
voluminously
verimli ekin
good cropper
verimli hale gelmek
become efficient
verimli hale getirme
improvement
verimli hale getirmek
make productive
verimli iş günleri
(Askeri) effective working days
verimli kullanım
productive usage
verimli kılmak
fertilize
verimli yapmak
fecundate
verimli çalışmak
work effectively
verimli çalışmak
work efficiently
verimli çalışmak
work productively
verim
efficiency

ENERGY STAR is a U.S. Environmental Protection Agency (EPA) voluntary program that helps businesses and individuals save money and protect our climate through superior energy efficiency. - ENERGY STAR, işletmelerin ve bireylerin tasarruf yapmasına ve üstün enerji verimliliği ile iklimimizi korumasına yardımcı olan bir ABD Çevre Koruma Ajansı gönüllü programıdır.

Regulations harm efficiency. - Düzenlemeler verimliliğe zarar verir.

(bitki) verimli
lush
verim
debit
verim
thruput
verim
returns
verim
product

Warmer waters harm coral reefs and alter the distribution, abundance, and productivity of many marine species. - Isıtıcı sular, mercan resiflerine zarar verir ve birçok deniz türünün verimini, bolluğunu ve üretkenliğini değiştirir.

These German translators are so unproductive, Tatoeba should delocalise production to Asia! - Bu Alman çevirmenler çok verimsizler, Tatoeba üretimi Asya'ya kaydırmalı.

verim
(Tarım) growing crops
verim
rendement
verim
(Ticaret) return
verim
performance
verimli toprak
fertile land
verimli toprak
pay dirt
verim
output
verim
turnout
verim
delivery
verim
outturn
verim
output, product, yield
verim
yield, output, production
verim
richness
verim
effect
verim
feat
verim
capacity
verim
crop
verim
make

An efficient FBI agent does not make any bones about carrying out his duties. - Verimli bir FBI ajanı görevlerini yürütme hakkında bir şey söylemiyor.

verim
rating
verim
run

John runs the family business very efficiently. - John aile şirketini çok verimli bir şekilde işletiyor.

verim
eficiency
yeterince verimli
fertile enough
Turkish - Turkish
Kendisinden beklenen sonucu veren, semereli
Verimi iyi ve bol olan, randımanlı, mahsuldar, mümbit, müsmir
Kendisinden beklenen sonucu veren, semereli: "Eğer bu beğeniş ve güven gerçek bilgi ve ihtisasa dayansaydı şüphesiz daha sağlam, daha verimli olurdu."- R. H. Karay. Çok yazan, velut: "Sonra, sahiden verimli bir de kalemi var!"- Y. Z. Ortaç
Çok yazan, velût
(Hukuk) MÜNBİT
zengin
randımanlı
rantabl
semereli
vergili
cömert
VERİM
(Hukuk) Prodüktivite; üretim yoluyla elde edilen sonuç
Verim
randıman
Verim
(Hukuk) PRODÜKTİVİTE
Verimli toprak
bitek
verim
Ortaya çıkan, istenilen, beklenilen sonuç, semere
verim
Ortaya çıkan, istenilen, beklenilen sonuç, semere: "Nil, kendisini hayalinin eşsiz verimine kaptırmış, neler düşünüyor, ne tablolar çiziyor, ne oyunlar ve ne yalanlar hazırlıyor."- R. H. Karay
verim
Çalıştırılan, işletilen, bakılan bir şeyin verdiği sonuç veya bu sonucun niceliği, mahsul, randıman
verimli
Favorites